Öğretmen nasıl olunur? Burada öğretmenliğin manevi yönünden söz etmeyeceğim. Bildiğiniz öğretmen olmak için alınan eğitime değineceğim. Doğal olarak öğretmenler eğitim fakültesi mezunlarıdır. Yani eğitim verecekleri yaş gurubuna uygun olarak eğitim almış, o yaş grubunun öz bakımını, dil gelişimini, bilişsel gelişimini, sosyal ve duygusal gelişimini ve motor gelişim alanlarına ait özelliklerini bilen ve ona uygun davranan kimselerdir. Eğitim fakültesi değil de bölüm mezunu öğretmenlerimiz ise pedagojik formasyon dediğimiz eğitimden geçerler. Pedagojik formasyon ise öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği yükümlülükleri kişinin karşılayabilmesi için gereken eğitimin alınmasıdır. Özellikle altını çizelim ‘’Öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği yükümlülükler’’ ifadesini kullandım. Demek ki bu mesleğin kendine has yükümlülükleri ve sorumlulukları var. Yani demek oluyor ki elini kolunu sallayan her kişi çocuklarla iletişim kuramaz, öğretmen olamaz.
Öğretmenliğin bambaşka bir boyutuna geçelim psikolojik danışma ve rehberlik alanı. Bu alan bizim boyumuzu da aşıyor. Gerektiğinde çocuğa elbet müdahale edebiliriz ancak yine alanımıza uygun olarak almış olduğumuz eğitimler birbirlerinden farklı. Bir rehber öğretmenin yaklaşımı elbette ki sınıf öğretmenin yaklaşımından farklı, alanın uygun ve sorunu çözme odaklı olacaktır. Burada niyetim kimseyi yüceltmek değil. İş tanımını ve yeterlilik alanlarını anlatmak. Bir rehber öğretmen sınıf öğretmeni gibi okuma-yazma öğretemeyeceği gibi bir sınıf öğretmeni de rehber öğretmen gibi danışma yapamayacaktır elbette. Çok basit bir tabirle bir çiftçi terzi gibi dikiş dikemezken bir terzi de çiftçi gibi ekin ekemez. Belki ikisi de birbirlerinin işlerini kısmen yapabilirler ancak amatörlükten öteye geçemezler ve bizim orada durmamız gerekir. Bizim işimizde yani öğretmenlikte amatörlüğe ve yetersizliğe imkân yoktur. Bizim malzememiz ne topraktır ne de kumaş. Bizim malzememiz çocuktur. Ceket diktirmek için kumaşınızı nasıl çiftçiye vermiyorsanız eğitmesi için de çocuğunuzu herhangi birine veremezsiniz.
Yazı boyu eleştirilerimin hedefi belliydi. Ben tek boyutuyla ele adım ancak ele alınması, incelenmesi gereken birçok yönü var durumun. Laik eğitim sistemi, din ve vicdan hürriyeti gibi…
Herkes işini yaparsa ortada sorun kalmaz. Bırakın herkes kendi işini yapsın. Çiftçinin yeri tarla, terzinin yeri terzihane, imamın yeri camii, öğretmenin yeri okuldur. Alınan eğitim neye yetkinse onunla ilgilenilmelidir zira malzememiz geleceğin teminatı çocuklardır. Mustafa Kemal’in dediği gibi; "Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize tahilin hududu ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel Türkiye'nin istiklaline, temeli benliğine, milli geleneklerine düşman olan unsurlarla mücadele etmek lü