‘’ Aklınıza gelen gelmeyen tüm bağlarınızdan bir akşamcık kopuverin. Yalnız bir akşam kendiniz olun.’’ Hikâyesinden Nuri Bey ve Hasan Bey atıverdiler kendilerini sokağa. Muhabbet ileri olsa gerek beyleri bayları da attılar konuşmalarından. Neon ışıklarda yağmurun altında hızlı hızlı yürüdüler. Anason kokusu, ispirto kokusu birbirine karışmış puslu bir kapıdan içeri girdiler. İlk başta kimseyi tanımadılar ya birkaç kadeh sonrası tanıdık geldi tüm yüzler. Bir ecza laborantı oturmuş karısından mustarip. Kırmızı yüzlü maliye memuru geçim derdinde rüşvette alıyor lakin evini geçindiremiyor. Gözlüklü adam emekli ama öyle bir üst komşusu var ki tepinip duruyor boyuna. Meşin kasketli adamın sobası yanmıyor, maaşını alamadı ki yansın. Ne yapsın hepsi gelmiş buraya. Öyle ya bu adamlar burada ne konuşur? Çocuğu olmayan adamla bu yaşta ihaneti görmüş adam Marilyn Monroe’nun derdine düşmüş. Ehliyeti kaptıran şoförle kadın berberi kalfasının derdi de dağları aşmış. Emekli ile geçim sıkıntısı derdine düşen maliye memuru Hindistan’ın derdine düşmüşler. Az ötede ki masanın derdi de Çin’de ki kalabalık ‘’Günde bir kere dereden su içseler dereler kuruyormuş.’’ Şunlar da dünya politikasına düşmüşler.
Demiş büyük usta Aziz Nesin ‘’Dünya Derdi’’ isimli hikâyesinde. Başlayalım kendi payımızı almaya. Nuri Bey ile Hasan Bey gibi öyle bunalmışız ki kendi dertlerimizden, orada burada neler oluyor onları dert edinmek kalmış bize. Ateşin kendisi evin içinde yanarken biz dışardaki kıvılcımı konuşur olmuşuz. Komşusu aç yatarken diye bir söz vardı. O komşuları ötelerde arar olmuşuz, masadan ekmeğimizi alanları fark etmeden. ‘’ Ya arkadaş önce bi kendi derdinize bakın.’’ diye gözümüzü açmak isteyeni de hain ilan etmişiz.
Yeni yıl dileklerimi iletmeden bitirmek istemem. Yeni yıldan hepimiz için dileğim öne kendi masamızda ki ekmeğe bakmayı öğrenmemiz. Sonrası kendiliğinden gelir zaten. Son olarak ‘’Dünya Derdi’’ hikâyesinden bir söz. Alın bu sözü nasıl isterseniz öyle kullanın.
‘’Sizi öyle gereksiniyorum ki sizin beni gereksindiğiniz kadar.’’