Onunla henüz okula gitmezken tanıştık. Kimi zaman onu bir balkonun pervazında rüzgâra meydan okurken kimi zaman bir ceketin yakasında parlarken gördük. Televizyonda izledik, haberlerde dinledik. Çok önemli biri olmalıydı. Kim olduğunu merak ettik. Sorduk, öğrenmeye çalıştık. Ülkenin kurtarıcısı, cumhuriyetin kurucusu, ulu önder, yüce Türk yanıtlarını aldık. Henüz çocuktuk anlamlandırmaya çalıştık. Bir süper kahraman canlandı gözümüzde. Kimdi ki o, bu kadar önemli? Demek ki pelerini vardı hem de süper güçleriyle uçabildiği bir pelerini ya da bir değneği olmalıydı. Bu kadar önemli biriyse üstelik bir de kahramansa yok yok kesin bir değneği vardı. Salladığında ucundan peri tozu dökülen sihirli bir değnekti.
Büyüdük, ilk önce onun nerede doğduğunu, hangi okullarda okuduğunu öğrendik. Birçok okulda okumuştu. O da ne? Demek ki o da bizim gibi okullara gitmiş, öğrenci olmuştu. Demek ki sihirli değneğini sonradan kazanmıştı.
Biraz daha büyüdük aslında elindeki sihirli değnek onun tüfeğiymiş, öğrendik. O tüfek cepheden cepheye koşarken destanlar yaratmasını sağlamış. Değneğinden dökülen peri tozları aslında onun çizmesinin değdiği Anadolu topraklarıymış.
Daha da büyüdük bir ülke küllerinden nasıl dirilir onu gördük. Savaşın içindeki ülkeyi her şeye rağmen ileriye taşımak için eğitim meşalesi en başında nasıl yakılır onu gördük. Geleceği görmenin aslında bir sihir olmadığını fark ettik. Geleceği gören bir devrimcinin halk için nasıl adımlar attığını gördük. Bir insan nasıl önüne çıkan tüm fırsatları elinin tersiyle iter, vatan haini ilan edilir ama yine de vatan için en önde koşar onu anladık. O ses bize 1919 yılında dedi ki;
‘’Düşman süngüsü altında birlik olamaz. Ancak hür vatan topraklarında hamiyetli, fedakâr arkadaşlar el ele vererek memleketin bağımsızlığı ve milletin hürriyeti için çalışabilirler.’’
Biz o zaman daha da iyi anladık yüce Türk kimdi, neden kahramandı...
O kahraman ülkenin bağımsızlığını sağladı sağlamasına ama ya sonra ne olacaktı?
Ne mi olacaktı?
Tüm dünya görecekti bir ülke nasıl şahlanır. Beyleri efendi yapmakla değil, köylüyü efendi yapmakla şahlanırdı. Gericilikle değil, ileriyi görerek şahlanırdı. Eğitimde reformla şahlanır, gericiliğe kırılan kalem ile şahlanırdı. Yüce Türk ayağa kaldırdığı, damarlarında kanın yeniden akmasını sağladığı bu ülkeyi birde gençlere emanet edecek, 1937 yılında;
‘’Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealizmimize durmadan yorulmadan yürüyecektir.’’ diyecekti.
Biz bu kutsal emaneti aldık. Bize öğrettiklerinle, aydınlattığın yolumuzda hiç kaybetmediğimiz milli mücadele ruhuyla ilk günkü gibi taşıyoruz.
Biz Türk istikbalinin evladıyız, vazifemizi unutmadık, unutmayacağız.
Özlem ve minnetle…