Brezilyalı filozof Rubem Alves'in yazdığı hikaye:
"Bir zamanlar objektif bilgi edinmeye kendini kaptırmış bir kuzu vardı. Objektif bilgi toplama aşkıyla yanıp tutuşan bu kuzu, KURTLAR hakkında söylenen sözlerin doğruluğunu araştırmaya karar verdi. Kurtlar hakkında söylenen hoş olmayan hikayeler doğru muydu? Objektifliğini bozmamak için ilk elden bilgi toplamanın doğru olacağına karar verdi. Filozof kurda yazdı. Kurtlar nedir ne değildir? Bana yazarsanız memnun olurum. Filozof kurt tam olarak kurtların ne olduğunu anlatan cevap mektubunu kuzuya gönderdi. Mektupta kurt, kurtların şekillerini, büyüklüklerini, renklerini, sosyal alışkanlıklarını, düşüncelerini vs. her şeyi yazdı. Ama bir noktayı -yeme alışkanlıklarını- yazmadı. Çünkü bu, özellikle kurtların ne olduğunu tanımlamada esas bir özellik olarak görülmüyordu. Mektubu alan kuzu o kadar sevindi ki yeni arkadaşını ziyaret etmeye karar verdi. Kurtların kuzu etine düşkün olduklarını, ancak ziyaretinin sonunda öğrenebildi. "
Batı Medeniyetinin yeme alışkanlığının olup olmadığına, şayet varsa onun en muhtemel besininin ne olduğuna kim karar verecek?
Binaenaleyh Türkiye'nin dünya ölçeğinde başlattığı; " Dünya beşten büyüktür " paradigmasının altında yatan gerçek budur. Ve bu negatif birikimler dünya ölçeğinde çok çok büyük patlamalara yol açacağı muhtemeldir.
Batı Medeniyetinin yeme alışkanlığının olup olmadığına, şayet varsa onun en muhtemel besininin ne olduğuna kim karar verecek?
BM mi? Genel Sekreterinin bile tehdit edildiği, ABD ve İsrail elinde esir, zelil, küçük düşürülmüş bir teşkilat, güvenirliğini ve işlevselliğini yitirmiştir. Binaenaleyh Türkiye'nin dünya ölçeğinde başlattığı; "Dünya beşten büyüktür" paradigmasının altında yatan gerçek budur. Ve bu negatif birikimler dünya ölçeğinde çok çok büyük patlamalara yol açacaktır.
İşte, “Dünya beşten büyüktür” söylemi tam da bu küresel dengesizliğe ve adaletsizliğe bir başkaldırı olarak doğdu. Bugünün dünyasında, küresel düzenin temel kurumları—özellikle BM—Batı’nın çıkarları doğrultusunda şekillenmiş ve işlevselliğini büyük ölçüde yitirmiş durumda. BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinin veto hakkı sayesinde, ABD ve müttefikleri kendi çıkarlarına uygun kararları dayatırken, karşıt görüşleri sistematik şekilde engelliyor.
Bu noktada, Batı medeniyetinin "besini" dediğimiz şey, yani ekonomik ve siyasi çıkarlarını koruma aracı olarak kullandığı mekanizmalar, büyük ölçüde küresel sistemin işleyişiyle bağlantılıdır. Tarihsel olarak sömürgecilikten başlayan bu süreç, bugün ekonomik sömürü, medya manipülasyonu ve askeri güç kullanımıyla devam ediyor. Batı'nın beslendiği kaynaklar şunlar olabilir:
Doğal Kaynaklar ve Ekonomik Sömürü:
Afrika, Ortadoğu ve Güney Amerika’daki ülkelerin petrolü, madenleri ve tarım ürünleri Batılı devletler ve şirketler tarafından düşük maliyetle alınıp yüksek kârlarla satılıyor.
Finansal Tahakküm:
Küresel ekonomi, dolar ve euro gibi Batı merkezli para birimleri üzerinden şekilleniyor. IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar, gelişmekte olan ülkeleri borçlandırarak onları bağımlı hale getiriyor.
Askerî Müdahaleler ve Çıkar Savaşları:
Batı, kendi çıkarlarını korumak için doğrudan işgaller, vekâlet savaşları veya darbe destekleriyle dünya sahnesine müdahale ediyor.
Medya ve Kültürel Hegemonya:
Hollywood, haber ajansları ve dijital medya aracılığıyla, Batı’nın söylemleri küresel kamuoyuna dayatılıyor.
Türkiye’nin “Dünya beşten büyüktür” söylemi, aslında bu tek taraflı düzene bir meydan okuma niteliği taşıyor. Ancak bu sistemin kökleşmiş yapısı göz önüne alındığında, Batı’nın tahakkümüne karşı çıkan her aktör çeşitli yaptırımlarla veya baskılarla karşılaşabiliyor.
Önümüzdeki süreçte bu baskılara karşı direnç gösteren ülkelerin artması ve Batı merkezli düzenin alternatifsiz olmadığının ortaya çıkması muhtemel. Ancak bu dönüşümün sancılı olacağını ve büyük krizlerle şekilleneceğini söylemek de yanlış olmaz. Özellikle ABD ve müttefiklerinin çıkarları ciddi şekilde tehdit edildiğinde, hikayede olduğu gibi "kurt" gerçek yüzünü göstermekte tereddüt etmeyecektir.