Geçtiğimiz günlerde açıklanan PKK’nın fesih bildirisi, sadece bir örgütün dağılması değil; Türkiye’nin siyasi ve toplumsal hafızasında derin izler bırakmış bir devrin kapanışı olabilir. Elbette bu tür tarihî dönemeçler sadece belgelerle değil, bakış açılarıyla da anlam kazanır.
Uluslararası çevrelerin, özellikle Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nin bu bildiriyi ihtiyatlı bir dille de olsa olumlu karşılaması, dış politikanın diplomatik kodlarına uygundur. Lakin asıl üzerinde durulması gereken; içimizdeki bazı çevrelerin bu adımı sorgusuz sualsiz karalayan tutumudur.
Cumhuriyetin başından beri devletin kaymağını yiyen, milletin emeğine sırtını dönen; inancından, kültüründen, toprağından kopmuş bir azınlık zümre, bu bildiriyi de sabote etme yarışına girdi. Aynı zihniyetin sahipleri dün İstanbul Boğaz Köprüsü’ne karşı çıkarken ne söylüyorsa, Gezi kalkışmasında hangi yatırımları hedef almışsa, bugün de aynı refleksle hareket ediyor. Onlar için önemli olan, kimliğimizin, birliğimizin selameti değil; koltuklarıdır, ideolojileridir, vesayet hayalleridir.
Oysa bugün yapılması gereken; bu ülkenin asli unsurlarından biri olan Kürt halkının taleplerini duymak, onları anlamak ve bu birlikteliği adaletle tahkim etmektir. Kürtler bu topraklarda sadece yaşamadılar; bu vatanın da, tarihimizin de, medeniyetimizin de asli kurucularından oldular.
“Kürtler, İslâmiyet’e hizmette ve İslâm kahramanlığında Türkler kadar muvaffak ve metin olmuşlardır.”
(Bediüzzaman Said Nursî, Asar-ı Bediiyye)
Bu noktada Bediüzzaman Said Nursî’nin görüşleri hayati bir rehberlik sunmaktadır. Asar-ı Bediiyye adlı eserinde yer alan mektuplarında Kürt meselesine dair dile getirdiği öneriler, bugün hâlâ güncelliğini ve geçerliliğini korumaktadır. Cehalet, fakirlik ve ihtilaf üçgenine karşı ilim, kalkınma ve vahdet çözümünü öneren Nursî, bu coğrafyanın meselelerine sadece fikirle değil, kalple de yaklaşmıştır.
“İstibdat yerini meşverete bırakmalıdır. Çünkü milletin saadeti, ancak meşveretle temin edilebilir.”
(Asar-ı Bediiyye, Mektubat)
Medresetü’z-Zehra projesi, sadece bir eğitim projesi değil; Kürtlerin kendi kültür ve dil kökleriyle İslâmî ilimlere erişim hakkının da bir ifadesidir. Bu mektuplar, yapılacak anayasal düzenlemelere ışık tutacak derinlikte metinlerdir ve çözüm masasının önünde yol haritası gibi durmaktadır.
Bugün “silahların susması” önemli bir gelişme olabilir. Ama asıl susması gereken; inkârın, kibirin ve tahakkümün sesidir. Gerçek barış; hakikatin teslimi, vicdanın tatmini, kalplerin birleşmesiyle mümkün olur.
“Ey ehl-i hamiyet! Bu milletin saadeti, vahdet ve uhuvvetle olur. Aksi takdirde felâket kaçınılmazdır.”
(Bediüzzaman)