Şikayetçiyim kendimizden.
Şu akıl kullanma konusunda büyük sıkıntılarımız var bizim. Bakın yok değil var, hem de yeri geldi mi en keskininden var ama çoğu zaman kullanma zahmetine girmiyoruz nedense.
Sağlam bir tetiklenmemiz, arkamızdan ittirilmesi ya da kışkırtılmamız falan lazım.
Önümüze serilen fırsatları değerlendiremiyoruz, ipuçlarını takip etmiyor, önemsemiyor, görmezden geliyoruz, üzerine düşmüyoruz, bazı şeylerin değerini bilmiyoruz önemini kavrayamıyoruz.
Küçücük bir örnek vereyim size;
Oğlum ilk defa tam oruç tuttu. Bende dedim ki ne istiyorsan söyle alacağım, orucun mükafatını vermek gerek.
Bir şeyler sıraladı hepsi yerine getirildi. Bu istediklerinin içinde dondurma da vardı. Tam 5 market dondurma aradık. Dondurma yok mu? Neden aradık bu kadar market? Var olmaz olur mu her yer dondurma dolu.
Ama bizim aradığımız bizden olsun bizim olsun ağız tadıyla yiyelim. Boykot olmayan bir dondurma aradık altı üstü. Bulabilene aşk olsun.
O kadar da canı istiyor kıyamıyorum da. Oruçlu oruçlu sesi çıkmadan gezdi marketleri. En son "Oğlum bir kereye mahsus alalım olur mu dedim, ne yapalım bulamadık daha fazla aramayalım. "
Gözleri doldu, morali bozuldu… "Ama almak istemiyorum, kötülük yapmak istemiyorum, onlara para vermek istemiyorum..." sıralıyor.
"Ama neden bizim dondurma markamız yok, neden bizim dondurmamız yok?"
"Vardır oğlum olmaz olur mu?"
"Peki, niye kimse satmıyor o zaman?"
"Evet” dedim, haklısın çok haklısın...
Sonra sonra aklıma takıldı bu basit konu.
Aslında basit gibi gözüken ama kesinlikle düşünülmesi gereken bir sorun bu. Neden bizim markalarımız bizim marketlerimiz de yer bulamıyor.
Aldık yine de dondurma mecbur ikna oldu. Akşam babasına, "Sadece bir kerecik aldık baba başka almayacağız, üzüldüm ben çok ama bulamadım başka dondurma, çok aradık hem de" diye upuzun açıklama yapma gereği duydu. Babası kızacağından değil kendini ikna etmeye çalışıyor aslında.
Bu ufak gözüken daha önce gözümüze hiç batmayan küçük şeylerden(!) anladık ki bizim ciddi bir açığımız var. Gerek dahi duymamışız mesela bu zamana kadar, var nasıl olsa diye.
Satan var yapan var birde üstüne biz niye uğraşalım dimi. Bu sanırım mantığımız. Veya basit görüyoruz böyle şeyleri bilemiyorum.
Ama hazıra öyle alışmışız ki, dışarıya öyle bağlanmışız ki, kimse düşünüp de zahmetine girip de bu mecralarda tutunmak istememiş. Ya da tam tersi ayakta tutmamışlar.
Sadece bununla da sınırlı değildi, bu basit küçük bir örnek sadece. Bazı yerlerde erken uyandık evet ama hala çoğu sektörde ayakta uyuyoruz.
Milli yerli markalarımızın daha çok çoğalması şart geç bile kalındı bence.
Çok açık var sektörde. Artık çok da dikkat etmeye çalışan var, az buz değil bu rakam. Ve hep alternatif aramakla geçiyor zamanımız, ciddi problem bu.
Her taraf yabancı markalarla dolu ve öyle de alışmışız ki hiç garipsememişiz daha önce.
Aslında bu zaman dilimi tam ortaya çıkmanın en güzel zamanı. Hazır ortada bir tepki var bir oluşum var bir alternatif arayışı var, fırsat bu fırsat.
Çok eksiklerimiz var çok.
Uyanıp akıllanıp düşünüp bir silkelenip kendi yolumuzu bulma zamanı geldi de geçiyor. Geç bile kaldık sayılır hatta...
Şu televizyonu açmaya gelmiyor. Bazen canım sıkılıyor gezineyim diyorum akşam bakınayım şöyle diyorum. Millet çatır çatır dizi izliyor fanatik gibi, belki benimde dikkatimi çeker diyorum. İlla bir yerde konu dizilere geliyor. Her defasında bense bilgisiz öylece dinliyorum. Nasıl bir hazla anlatılıy
Yine gündemimiz maşallah (her daim olduğu gibi) çokça yoğun. Bazen boş gözlerle olup biteni izlerken bir anda bir soru dönüyor kafamda. "Niye bizim konularımız her daim bu kadar uç noktalarda? Niye her daim çok önemli, kırmızı alarm seviyesinde?” Kesinlikle aman bu da sorun mu dediğimiz hiç bir tan
Çekirge’nin, tarif edemediğim ama beni hep mutlu eden bir yanı var. Daha bu sabah Zübeyde Hanım tarafına doğru çıkarken, ovadan hafifçe rampaya tırmanmaya başladık. Bir an fark ettim ki, gülümsüyorum. Yol boyunca uzanan o koca ağaç gövdeleri, sabahın serin esintisi, havanın berraklığı… O an, içimden
Çok çabuk dalıyoruz dünyanın aslında olmayan ama bize varmış gibi gözüken ışıltısına… Bu yüzden öyle bir maddiyata bağladık ki her şeyi kesinlikle mutluluğu yakalayamıyoruz. İnsanlık olarak böyle bu ve haliyle herkes mutsuz. Tüm dünyayı ele geçiren bir buhran oldu bu. Aradan sıyrılıp gerçeği göreni
Yolun yarısını yarılamışım, gelmişim 30 küsur yaşına, hala ama hala yontmaya çalıştığım ama bir türlü muvaffak olamadığım bir iki de değil tonlarca huyum var, alışkanlığım var, bırakmak istediğim, kurtulmak istediğim özelliklerim var. Ama neredeyse hiçbirini kontrol altına almayı başaramadım. Dönüp
Nasıl da saniyeler içinde hepimiz için tüm dertler sıfırlandı. Ne saniyeleri, saliseler içinde neyin önemli olduğunu çok stresli bir şekilde öğrendik. Yine yine yine... Bu öğrenme durumu hiç bitmiyor bizde ama çünkü balık hafızası taşıyoruz biz. Yine ülkemizin en önemli değişmez gerçeği ile yüzleş