Sokakları, akıllarına tazyik yapan ideolojilerini mutfağı olarak gören cenah düşlerinde olan sonuca ulaşmak için tencere ve tavayı bu sefer Boğaziçi'nin bahçesine serdi.
Kısa süre önce Sayın Cumhurbaşkanının yetkilerine dayanarak göreve getirdiği rektör Bulu'yu reddediş hamleleri, kendini güncelleyip formatlayarak 80 yıllık "Ben ne dersem o olur" hastalıklı zihniyetinin tezahürü hâline geldi.
Demokrasilerde itiraz etmek veya itiraz hakkının olması, vazgeçilmez bir gerekliliktir. Ancak, konunun nüvesinden uzaklaşarak herkesin farklı ütopik düşünceleri düzleminde refleks göstermesi. Birikimsel kinlerini ortaya çıkarması, konuyla alakası olmayan istek ve talepleri için baskı yapması ahlaksızlığın daniskasıdır.
Şöyle ki!
Eğer kaygı ülkenin güzide bir eğitim kurumunun çıtasıysa söylevler, retorikler, hitabetler, arzular ve isteklerin bu perspektifte olması gerekir. Eğer siz kendi hinterlandınızda birbirine angaje olan güruhu, toplum normlarında karşılığı olmayan marjinal emellerinize kanalize ederseniz bu demokrasilerde hak olan hak arama yöntemi olmaktan çıkar, azınlığın çoğunluğa tahakkümü hâline dönüşür.
Gönlü ve birimi zengin olan bu millet, derin hoşgörüsü mihmandarlığında birçok şeyi es geçmiştir.
Ama!
Sen bu millete ve seçtiklerine neyi, ne zaman, ne şekilde ve nasıl yapması gerektiği konusunda baskı yaparsan, bu millet ve seçtikleri ne sana ne de senin zincirlerini elinde tutan ağa babalarına fırsat vermez. Geçmişte konjonktürel ve dönemsel toplum mühendislikleriyle bu millete ve milletin seçtiklerine zorunlu kroki çizenler, fiziki olmasa bile zihinsel cezaya mutlaka çarptırılmışlardır.
Bugün dönüp Turkiye'nin yakın tarihindeki 100 yıllık sürece baktığınız zaman zorba zihniyetin silahşörleri toplumun dar bir skalası olan bu değer artığı kitle dışında kimse tarafından iyilikle ve hoşlukla yad edilmemişlerdir.
Sonuç olarak bu cenahın yaptığı her hamlenin kendi zihinsel kirliliklerini bir daha su yüzüne çıkmamak üzere daha da derine batırarak ne Türkiye'ye ne de toplumsal iyileşmemize katkı sağlamayacağı aşikardır. Her defasında başladıkları yere geri dönmeye mahkumdurlar.
İnsanlığın ilk yaratılışından bu yana, takasla yani "barter" dediğimiz sistemle başlangıcı olan, "ekonomi" diye adlandırdığımız ticari faaliyetlerin çeşitli varyantları veya fraksiyonları ortaya çıkmış olsa bile aslında ilkesel olarak çok fazla değişen bir şey yok. Şöyle ki! İlk başlarda artı ürün
Ülkemiz, bulunduğu coğrafya ve geçirdiği tarihsel süreçler birikiminin kendisine yüklediği misyon Batı Avrasya yerleşkeli devletler ve toplumlara göre daha çetin ayakta kalma mücadelesi vermek durumundadır. Şöyle ki! Kafkasya, Karadeniz'in kuzeyi, Balkanlar ve Ortadoğuda yıllar
Siyaset bireyler ve kurumsal yapıdaki oluşumlar için adeta med-cezir refleksleri gösteren, aktörlerini de bu duruma zorunlu olarak iten veya çeken kaygan bir alandır. Siyasetin böyle bir hal içinde bulunması yalnız siyasetin aktif bileşenlerinin dinamik hallerindeki değişkenliklerind
Daha birkaç hafta önceki yazımda kaleme almıştım,Türkiye'de zam furyası bir tek ürün baz alınarak onun üzerinden binlerce kalem malın fiyatlandırması yapılıp yüksek enflasyon oluşturuldu diye. Ayçiçek yağı..! Yakın tarihlere kadar sıvı yağların içinde en makbul olmayanı olan bu zorunlu mutfak ürün
Büyük tehlikeden bahsediyorum! Hem de çok büyük! Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş bir an önce sonlandırılmalı. Bu temennim bugünkü yaşanan insani trajediler ve haksız bir saldırının sonucunda gösterilmiş insani bir refleks değildir. Beşerî özelliklerimin dışında tamamen tarihsel, reel politik ve
Karadeniz’in kuzeyinde yer alan bu iki komşu ülkenin son zamanlarda yaşadıkları problemler neden-sonuç düzleminde ve tarihsel süreçler ışığında incelendiğinde, üçüncü taraflara özellikle de zor coğrafyanın siyasi ve coğrafi sahibi olan bize Türkiye'ye ve Türk Milletine ders niteliğindedir. Nasıl