Ümit Burnu keşfedilinceye kadar doğu ve batı arasında en işlek ticaret yolu olan Akdeniz, bahsi geçen yeni yol haritasından sonra da çok fazla önemini kaybetmemesiyle birlikte 1538'de Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Osmanlı (Türk) donanması Andrea Doria'nın kumanda ettiği haçlı donanmasını kesin yenilgiye uğratarak Akdeniz'i bir Türk gölü haline getirdi. Bundan sonraki süreçte bir yüzyıl daha Akdeniz'de Türk'lere karşı koyacak kimse olmadı.
Kültürel gen yapısında denizle barışık hücreleri pek barındırmayan Orta Asya ve Kafkas gelenekli karasal birikimli Türk yaşam perspektifi Akdeniz'deki ve hatta çevresindeki bütün denizlerde üstünlüğü 17. yüzyılın ikinci yarısından sonra kıyı komşularına hatta okyanus menşeili deniz gelenekli milletlere kaptırdı.
1869 yılında Osmanlı'nın hakimiyetinde bulunan Mısır coğrafyasında Kızıl Deniz ve Akdeniz'i deniz ticareti yolu için Süveyş Kanalı ile birbirine bağlayıp Akdeniz Hindistan hattındaki ticaretten daha fazla gelir ve itibar elde etmeyi hedefleyen Osmanlı, 1882'de İngiltere'nin Mısır'ı işgal etmesiyle bu hamlesinden beklediği verimi alamadı.
1923 Lozan ve 1947 Paris Antlaşmaları ile aslında Akdeniz sayılan Ege Denizi'nde de ellerimiz iyice bağlandı. İç içe olan bu iki deniz ülkemizin adeta akciğeri, kalbi ve yaşamsal bütün uzuvları demektir.
Yunanistan'ın sahip olduğunu iddia ettiği her kara parçası için ayrı ayrı kıta sahanlığı ilan edip uluslararası camiada bunu kabul ettirmesi Türkiye'nin ümüğünü sıkmaktan başka bir şey değildir.
Yukarıda da değindiğimiz kadim geçmişimizin nirengi noktalarından sayılacak Akdeniz ve Ege serüvenimiz tekrar alevlenip, yeniden başlamak zorunda. Enerjiye verdiğimiz yıllık 45 milyar doların bizde kalıp bu ülkenin evlatlarının hayatlarına ve geleceklerine yansımasını istiyorsak bu pastadan taa uzaklardan gelerek dilim alıp, Paris Şanzelize'deki vatandaşlarına ikram etmek isteyen Fransa ve onun gibilerine karşı hiç olmadığımız kadar dik ve kararlı durmalıyız.
Çünkü askeri ve operasyonel yönden son iki yüz elli yılda hiç olmadığımız kadar güçlü ve bir o kadar da haklıyız.
Yunanistan ve onu şımartan Avrupalı abilerine karşı gereken direniş ve kararlılığı gösteremez, geri adım atarsak Akdeniz ve Ege Denizi'nde ancak bize oltayla balık tutma imtiyazı verirler.
Toparlayacak olursak bahsi geçen deniz coğrafyası bizim imgesel, ütopik düşümüz değildir. Yüzlerce yıllık gömülü geçmişimizin güncellemesinin arzusu ve haklılığının peşindeyiz. Bu saatten sonra bu kararımızdan vazgeçmek! Değil bu günümüze! Gelecek nesillerin ayaklarına vurulacak prangaların vidalarını kendi ellerimizle sıkmamız demektir.
İnsanlığın ilk yaratılışından bu yana, takasla yani "barter" dediğimiz sistemle başlangıcı olan, "ekonomi" diye adlandırdığımız ticari faaliyetlerin çeşitli varyantları veya fraksiyonları ortaya çıkmış olsa bile aslında ilkesel olarak çok fazla değişen bir şey yok. Şöyle ki! İlk başlarda artı ürün
Ülkemiz, bulunduğu coğrafya ve geçirdiği tarihsel süreçler birikiminin kendisine yüklediği misyon Batı Avrasya yerleşkeli devletler ve toplumlara göre daha çetin ayakta kalma mücadelesi vermek durumundadır. Şöyle ki! Kafkasya, Karadeniz'in kuzeyi, Balkanlar ve Ortadoğuda yıllar
Siyaset bireyler ve kurumsal yapıdaki oluşumlar için adeta med-cezir refleksleri gösteren, aktörlerini de bu duruma zorunlu olarak iten veya çeken kaygan bir alandır. Siyasetin böyle bir hal içinde bulunması yalnız siyasetin aktif bileşenlerinin dinamik hallerindeki değişkenliklerind
Daha birkaç hafta önceki yazımda kaleme almıştım,Türkiye'de zam furyası bir tek ürün baz alınarak onun üzerinden binlerce kalem malın fiyatlandırması yapılıp yüksek enflasyon oluşturuldu diye. Ayçiçek yağı..! Yakın tarihlere kadar sıvı yağların içinde en makbul olmayanı olan bu zorunlu mutfak ürün
Büyük tehlikeden bahsediyorum! Hem de çok büyük! Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş bir an önce sonlandırılmalı. Bu temennim bugünkü yaşanan insani trajediler ve haksız bir saldırının sonucunda gösterilmiş insani bir refleks değildir. Beşerî özelliklerimin dışında tamamen tarihsel, reel politik ve
Karadeniz’in kuzeyinde yer alan bu iki komşu ülkenin son zamanlarda yaşadıkları problemler neden-sonuç düzleminde ve tarihsel süreçler ışığında incelendiğinde, üçüncü taraflara özellikle de zor coğrafyanın siyasi ve coğrafi sahibi olan bize Türkiye'ye ve Türk Milletine ders niteliğindedir. Nasıl