Her ne kadar ahlak ve ticaret kavramı birbirini öteleyen birbirini sevmeyen zıt kavramlar olsa da yaşam pratiğinde bir şekilde ikisini barıştırmak, olabildiğince yakınlaştırmak ve hatta mümkünse tek vücutta bir araya getirmek güncel yaşam takvimimizin işleyişinde elzemdir.
'Moral değerler' dediğimiz ahlaki değerlerin çıkış noktası olan ahlak, kendi etki alanını oluştururken bütün ana arterleri ve varyantları işgal etmek zorunda kalmıştır. Çünkü kendisini tanımlayan insanın kendisine her alanda ihtiyacı olduğu aşikârdır.
Moral değerlerin en az tahrip olduğu zemin, insan hırsının, egosunun, nefsinin bypass edildiği, çıkar ilişkilerine müsaade edilmeyen, hiyerarşik dizilimin minimize olduğu, çok serveti olanın değil tercih edilmiş sade yaşam süren ve derin bilgiyi önceleyen insanların oluşturduğu alanlar olsa gerek...
Ama maalesef...
Ülkemizin gündelik yaşam dinamiklerinin parametrelerini oluşturan insan merkezli sosyal yapımızın demografik boyutu olabildiğince heterojen ve kozmopolittir.
Bu durumdan kaynaklı insanlar ontolojik mevcudiyet mücadelesi verirken piramidin en üstünde yer almak için bütün değerlerinin erozyona veya korozyona uğramasını önemsemeden kendilerini kilitledikleri hedeflerine yalpalar adımlarla koşmaya çalışıyorlar.
İşte bu nedenle ülkemde, fahiş fiyat artışları, ahlaksızca elde edilmiş ekonomik kazançlar, 'Ben yürüyeyim de kimin ezildiğini önemli değil' diyen zihniyet ilişkilerinin hakim paradigma olarak adeta örümcek ağı gibi memleketimin üzerine örüldüğü bir dönem yaşıyoruz.
Evet, üzgünüm ama ülkemde ticari alanda ahlaksızlık hâkim!
Bu ahlaksızlığa kapı aralayan, zemin oluşturan ise vahşi kapitalizmin kolluk kuvveti olan liberalizmdir.
Mal arzını olağanüstü koşulardan ötürü veya planlı olarak az tutup fiyat yükseltmek bu bekçi köpeğinin maharetidir. 'Talep çokluğunu dikkate alarak nasıl olsa talep var' diye fahiş fiyat yüklemeleri de yine bu cehennem zebanisinin mental mihmandarlığının sonucudur.
Kısacası tam serbest piyasa, ipleri güçlünün eline veren, mutlu azınlığın dışındaki cenahı bu katmanın olmayan merhametine el açtıran liberalizm tavanlı şeytani bir kurgudur.
Şeytan ile ahlak bir arada olamayacağına göre devlet bu başıboşluğa ahlaki normlar aşılama yapmak durumundadır. Bu aşılama isteğe bağlı olmayan tam denetimli ve korkunç caydırıcı, can yakıcı boyutta olmalı ki kimse ahlaksızlığı aklından bile geçirecek kadar ahlaksız olmasın.
Evet, serbest piyasa ama yerinde tam devlet müdahaleli serbest piyasa olmalı. Ancak ahlakla ticareti devlet müdahalesi barıştırır.
İnsanlığın ilk yaratılışından bu yana, takasla yani "barter" dediğimiz sistemle başlangıcı olan, "ekonomi" diye adlandırdığımız ticari faaliyetlerin çeşitli varyantları veya fraksiyonları ortaya çıkmış olsa bile aslında ilkesel olarak çok fazla değişen bir şey yok. Şöyle ki! İlk başlarda artı ürün
Ülkemiz, bulunduğu coğrafya ve geçirdiği tarihsel süreçler birikiminin kendisine yüklediği misyon Batı Avrasya yerleşkeli devletler ve toplumlara göre daha çetin ayakta kalma mücadelesi vermek durumundadır. Şöyle ki! Kafkasya, Karadeniz'in kuzeyi, Balkanlar ve Ortadoğuda yıllar
Siyaset bireyler ve kurumsal yapıdaki oluşumlar için adeta med-cezir refleksleri gösteren, aktörlerini de bu duruma zorunlu olarak iten veya çeken kaygan bir alandır. Siyasetin böyle bir hal içinde bulunması yalnız siyasetin aktif bileşenlerinin dinamik hallerindeki değişkenliklerind
Daha birkaç hafta önceki yazımda kaleme almıştım,Türkiye'de zam furyası bir tek ürün baz alınarak onun üzerinden binlerce kalem malın fiyatlandırması yapılıp yüksek enflasyon oluşturuldu diye. Ayçiçek yağı..! Yakın tarihlere kadar sıvı yağların içinde en makbul olmayanı olan bu zorunlu mutfak ürün
Büyük tehlikeden bahsediyorum! Hem de çok büyük! Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş bir an önce sonlandırılmalı. Bu temennim bugünkü yaşanan insani trajediler ve haksız bir saldırının sonucunda gösterilmiş insani bir refleks değildir. Beşerî özelliklerimin dışında tamamen tarihsel, reel politik ve
Karadeniz’in kuzeyinde yer alan bu iki komşu ülkenin son zamanlarda yaşadıkları problemler neden-sonuç düzleminde ve tarihsel süreçler ışığında incelendiğinde, üçüncü taraflara özellikle de zor coğrafyanın siyasi ve coğrafi sahibi olan bize Türkiye'ye ve Türk Milletine ders niteliğindedir. Nasıl