Siz bakmayın büyük büyük konuşmalarıma ve az sonra büyük büyük konuşacaklarıma henüz otuzuma bile gelmedim. Büyümüşte küçülmüş olmak zannımca bize mahsus olsa gerek nitekim büyümemek elde değil. Bugün kalkıyorsunuz beş, yarın kalkıyorsunuz on beş yaş büyümüşsünüz. Ha öyle istekle arzuyla değil bu işler. Memleket işleri böyledir. Alışın yahu! Alıştık biz.
Kamu yararı niteliğinde bir uyarı yapmakta da fayda var. Çocuklarınızı ehemmiyetle televizyonlardan uzak tutunuz zira akıl ölçüsünce geliştirilen hitabet yeteneği ne yazıktır ki her insana eser miktarda dahi olsa bahşedilmiyor. Sonra halı gibi silkmeye kalkarlar bizi de alimallah.
Halı gibi silkelenmeden, baharları da görür müyüz dersiniz? Bizim baharların ağaçlarından yapraklarını kör olası çöpçüler çaktırmadan süpürmüş olacaklar ki… Neyse bu kısma da fazla dil uzatmamak lazım. Bizde el uzatandan önce dil uzatana takılıverir malumunuz metal bilezik. Yok, siz yanlış anladınız. Altın bilezik değil. Çok şükür neredeyse hepimizin altın bileziği var. Var olmasına var da oda yetmiyor ki. Bunun yolu var, yemeği var, patatesi var, soğanı var, var oğlu var. Bir de devlete dayasak sırtımızı. Aman kimse duymasın bizim bir bilezik de gidiverir kollardan.
Ne demiş Nazım;
‘’Develer tellallık edip satarken develeri,
bir benim babam varmış,
bir de bir zat-ı muhteremin pederi.’’
Nazım usta affeder beni. Nihayetinde bir biz kaldık birde zat-ı muhteremin zatı halleri. Ya zat-ı muhteremin zat-ı halleri, benim sözüm işlemez size fakat;
‘’Karac'oğlan der ki bizi kayıran
İki canı birbirinden ayıran
Muhannet sofrasında karnın doyuran
İki elle zehir yemiş gîb'olur.’’
Ne büyük insansın Karacaoğlan. Anlayana büyüksün de gözünü yumana, kulağını tıkayana ne desen yine biz duyarız yalnızca. Duyduğumuz bildiğimiz bize yeter yetmesine de çarkı da bir döndürsek mi?
Tebdili yarınlarda ferahlık vardır. Kim bilir bizde görürüz elbet tebdili ferahlığı bir gün. Nihayetinde her şey geçmiyor mu? Gün bitmiyor mu? Sabah olmuyor mu?
Onlar da geçer…
‘’Gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer,
Devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer’’