“Kapanmayan tek yara, vicdan yarasıdır.”
Vicdan; İnsanın içindeki iyiyi kötüden ayırabilen ve iyilik etmekten lezzet duyan ve kötülükten elem alan manevi his olarak ifade edilir ve tanımlanır.
İnsan ruh dünyasında, birbiriyle amansız mücadele eden ve çatışan hisleriyle birlikte yaşar ve galip tarafın yönlendirdiği istikamette tavır ve davranışlar ortaya koyar. Bu istikamet adalet, hak, hukuk, merhamet, iyilik ve doğruluk yönündeyse muteber, değerli bir kimlik ve kişiliğin temsilcisi, eğer bu değerlerin muhalifi bir yöne yönelmişse, geçmişin Nemrut’u, Firavun’u, ‘muasır medeniyetin’ Hitler’i, Mussolini, Franko’su, Stalin’i Mao’su, George W. Bush’ları, Netanyahu’ları gibi zulmün temsilcisi bir zalim olabilir…
Bir tarafta insanlık vicdanını filizlendirmeye, yeşertmeye, güllük gülistanlık haline getirmeye gayret gösteren bir anlayış, bir ruh, diğer taraftan bütün bu emekleri yok etmeyi, kurutmayı amaçlayan, vehmini, kudretini, gücünü ilahlaştıran bir zihniyet, ruhsuzluk ve vicdansızlık…
Vicdan, Yaratan tarafından kullarına ihsan buyur olunmuş nurlu bir duygu ve kalp terazisidir. “Vicdan hakikati gösteren bir aynadır.”
Artık insanlık, var olan gerçeklerle yüz yüzedir ve zulmün, algılarla, ön yargılarla, hilelerle örtmeye ve saklamaya çalıştığı hokkabazlıkları daha ne kadar görmezlikten gelecektir. İnsan kendiyle yüzleşmek hak ve hakikatı düşünmek, hadiseleri derinliğine araştırıp sorgulamak durumundadır.
İnsanda bulunan ve onun iradi fiillerini, ahlâk ölçülerine göre denetleyen, iyilik yapmaktan sevinç, kötülük yapmaktan ızdırap duyan bir ahlâkî meleke ve tövbenin de böyle bir hesaplaşmanın ürünü sayılmasının temeli vicdandır. Bundandır ki bugün, hep birlikte, tüm insanlığın, vicdanını bir an önce harekete geçirmesine ihtiyaç vardır. Bu da ahlaki ve acil bir görevdir.
Zulmün, katliamların, soy kırımların, toplanıp, bildiriler, açıklamalar, kâğıt üstünde kalan kararlarla önlenemeyeceği bilinmelidir. Bugüne kadar alınmış yüzlerce Birleşmiş Milletler kararlarının geçersiz kalması bu gerçeğin en açık göstergesidir.
Nefis, insanın psikolojik yapısıyla ilgili olarak, vicdanın tesirini de içine alan geniş bir anlama sahiptir. İnsanın kişiliğini ve benliğini meydana getiren, bütün yeteneklerinin merkezi olan ve çeşitli mertebelerden teşekkül eden benmerkezci bir güçtür. Bu merhalelerin, eğitilmeye terbiye edilmeye ihtiyacı vardır. Aileden başlayıp, okul, çevre ve bütün bir millet olarak bunu gerçekleştirmeliyiz ki hakikat yoluna yönelmiş olabilelim. Eğitim sistemimizin şekillendirilmesinden sorumlu birimin adının“Talim ve Terbiye Kurulu “oluşunun maksatı bu olsa gerek. Nasihat önemli bir sorumluluk olsa da, söz ehli olmaktan ziyade, hal ehli olmak daha değerli, kıymetlidir ve tesir bakımından daha etkili bir yoldur.
Kâinatın tek hak sahibi kendisinin olduğuna inanan, diğer insanların ve varlığın kendisine hizmete mecbur ve bunun için var olduğu inançını benimseyen ve bunu din, inanç ve siyasal ideoloji haline getiren bir topluma, nasihat geçerli olur mu? İşte bu dinin ve inançın mensubu siyonist yahudidir ve bunun uygulanacağı mekânda Arz-I Mevud’dur.
Siyonist yahudi, yeryüzünde bozgunculuk çıkaranların baş aktörüdür. “Onlar yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekin ve nesli değiştirmeye çalışırlar” şeklindeki ilahi buyrukla da bunların bu vasıfları önemle vurgulanır.
Bütün insanlığı kendi emelleri istikametinde yönlendirmek için, elinden gelen her türlü gayreti sarf etmektedirler. Nitekim Dünya sermayesi, medyası, silah, ilaç ve gıda sektörü bunların elindedir. Bunların dışında siyonistin, bir başka önemli stratejisi de, seni senden daha iyi tanıyan, senin zaafını bilen, Lawrence, Topal Molla vari ajanlarla toplumları istikrarsızlaştırma, değerlerinden koparmak, yozlaştırmak toplumların güçünü kırmak. Tıpkı yakaladıkları Filistinli çocukların bir yığın tam teçhizatlı çeteyle, biri kollarını tutup, diğerinin taşlarla kollarını, kemiklerini kırması, babasının arkasına sığınan yavruyu kurşunlayıp öldürmeleri gibi. Bunların anlayacağı tek dil vardır. Sermaye ve güç. Başka dil bilmez ve anlamazlar. Adalet, hak, hukuk sadece kendilerinin hakkıdır.
Gazze’de ve diğer şehirlerde, bir aya yaklaşan saldırılarla her taraf yerle yeksan edilirken, hastaneleri bombalanırken, ikibin beşyüze yakın çocuk katledilirken ‘Dünya vicdanlığı’ nasıl oldu da karanlığa gömüldü? Siyonist, Gazze’de elektriği, suyu kesip, insanlara ambargo uygulayıp, çoluk çocuk, yaşlı, kadın demeden karanlığa, açlığa, yokluğa, çaresizliğe mahkûm ettiği gibi. Nasıl becerip Dünya insanlığının vicdanını, esir alıp sessizliğe mahkûm etti? İnsanlık, sessiz bıraktığı vicdanıyla ölmeyecek, fakat kalbinde, zihninde silinmez kara bir leke olarak taşıyıp, ızdırabıyla ebediyen sürünecektir.
Düşünür Joseph Goebbels; “Bana vicdansız bir medya temin et, sana bilinçsiz bir halk sunayım”.
Eflatun der ki; “Nefsinin öğretmeni, vicdanının öğrencisi ol.”
“Merhamet elini tutmamışsa vicdan; zalim de bir, mazlum da bir. Bildiği ile amel etmemişse dimağ; âlim de bir, cahil de bir.”
Acaba, vicdanlar sermayeyle satın alınır mı oldu?
Üstadın ifadesiyle;
“Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası!
Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası?”
Bir hadiste buyuruluyor ki; iki nimet vardır ki, insanların çoğu onun kıymetini bilmezler: vücut sağlığı, vicdan rahatlığı. Bugün insanlık vicdanıyla rahat mı?
Sağlık ve esenliğiniz daim olsun dileğiyle…