Hava Durumu

Vesayetin en vahimidir nefis!

Yazının Giriş Tarihi: 24.09.2023 06:09
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.09.2023 17:05

 “Hep nefs çıkar karşıma, ölüp ölüp dirilsem,

İnsandan kaçmak kolay, kendimden kaçabilsem.”

Ömrünün her döneminde, nefsiyle de çetin mücadelesi olmuştu üstadımız N. Fazıl Kısakürek’in. Fikir ve düşünceleriyle her hususta mücadele azmini, bizlere miras olarak bırakmıştır. Ruhu şad olsun…

Tarihin her döneminde insanlık ve toplumlar, vesayet denen ve insan iradesini yok sayan, onu tahakkümü altına almak isteyen bu zulme muhatap olmuş, vicdanla, hakla, hukukla, fikir ve düşünce özgürlüğü ile asla bağdaşmayacak çileler, kederler, hüzünler yaşamıştır...

Bu anlayışın temelinde insanoğlunun fıtratında var olan, kendini öne çıkarma ve kendinde ayrıcalık arama bencilliği ve egoizm tutkusu bulunmaktadır.

Vesayet; kişinin veya bir zümrenin, hakkı olmayanı, toplumun kendine tevdi ettiği yetkiyi veya görevi, karşı tarafın hak ve menfaatlerini gasp ve ihlal ederek kendi menfaat ve çıkarına kullanmasıdır...

Bu duruma düşmüş olanlar, nefislerinin bu zaafiyetiyle yetkilerini kötüye kullanarak topluma ve insana hizmet etme yerine, nefislerinin buyruğuyla kişisel çıkar ve menfaatlerini öne çıkararak uygulamaktan hiçbir zaman çekinmemişlerdir. Dolayısıyla denilebilir ki her türlü vesayetin temelini teşkil eden insanın nefis denen bu zaafiyetidir.

Her türlü hak, hukuk ihlalleri, haksızlıklar tamamen vesayet eliyle gerçekleştirilmiştir.

Vesayet lügat anlamı ile bir başkasının yardımı ve koruması altında bulunma anlamına gelir, diğer bir ifade ile başkası adına iş yapma, tembih, emir, tavsiye olarak da ifade edilebilir. Vesayetin uygulama amacı ve yöntemi itibarıyla, pek çok uygulama biçimi olmuş ve olmaktadır.

Burada konu etmek istediğimiz, öncelikle ve özellikle nefsin vesayeti ve her türlü vesayetlere temel teşkil ediyor olmasıdır.

İnsan yaratılış olarak, akıl, irade, vicdan ve düşünebilme, muhakeme edebilme hasletleriyle mücehhez ve varlığın en şereflisi “Eşref-i mahlûk” olarak yaratılmıştır.

İnsanoğlu var olduğundan beri, kendi iradesi ile yönelmesi gereken, bir istikamet arayışına her daim ihtiyaç duymuş ve bir tercihte bulunmuştur…

İstikametinin tayinini belirlemede; yaratılışa, Dünyaya, hayata ve nesneye bakışı, inançı, fikir ve düşünceleri ve tasavvurlarıyla birtakım esaslar belirleyip, değerler inşa etmiş ve bu değerlerle istikametine yön vermiştir…

Mütefekkir üstadımızın tasviriyle, insanın yönelebileceği İstikamete kaynaklık edecek olan olukların birinden NUR, diğerinden ise KİR akar…  

İşte insan yaratanı tarafından kendine takdir edilen tercih yetkisini, ya aklın, vicdanın, iradenin ve muhakeme edebilmenin istikameti olan NUR akan oluğa, ya da nefsin arzu ve isteklerinin esaretine düşerek KİR akana yönelerek kullanmış olacaktır…

Ya, akıl, irade ve vicdanın tavsiyesiyle iyiye, güzele, doğruya, hakikate veya tamamen bu değerlerin karşıtı olan her türlü olumsuzluğu ve değersizliği teşvik eden nefsinin yönlendireceği istikamete yönelecektir…

Rabbimiz, insanoğlunun en büyük zaafiyetinin, nefsine karşı mücadele etmek olduğunu ve bu hususta oldukça aciz olduğuna işaret eder…

Şair Nâbi asırlar önce bu beytiyle, nefisle mücadelenin zorluğunu, ne de veciz olarak ifade etmiş oluyordu.

“Aybdır âkıle: “Şeytan beni aldattı”demek,

Kendi nefsimdir eden nefsime ilkân-i fesâd.”

(Ayıptır akıla, şeytan beni aldattı demek,

Kendi nefsimdir, nefsime kötülük eden.)

Aklını, vicdanını ve iradesini, nefsinin vasiliğine teslim etmiş olan nefis, vesayetin mahkûmu olmuş durumdadır. Bu duruma düşmüş nefis, diğer tüm vesayetlerin figüranı olmaya adaydır. Nitekim en küçük dünya menfaati karşılığı her türlü kılığa girebilecek zaafiyettedir. Siyasi arenada bunun pek çok örneklerine şahit olmuşuzdur. “Güneş Motel Hükümeti Bakanlıkları” bunun en bariz örneklerinden biridir…

Başta kalkınmış ülkeler olmak üzere, dünyanın hemen her yerinde insanlık nefsin vesayetinin mahkûmu olmuş durumdadır ne yazık ki.

Yapılan bütün kötülüklerin, zulmün, zalimliğin, savaşların, hukuksuzlukların, adaletsizliklerin ihlali tamamen insanlığın nefis vesayetiyle gerçekleştirilmiştir.

Bilim ve teknolojide bunca merhale kat etmiş olmasına rağmen, hâlâ kendini tanımaktan aciz ve asırlar önce Yunus Emre’nin “İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, ya nice okumaktır” görüşüyle buluşamamış ve dolayısıyla kendini bu gün, düne göre daha çok tanımaya muhtaç durumda bir insanoğlu portresiyle karşı karşıyayız…

Kâinatta, Kendinin de Kâinat olduğunun farkında olamayan, gücü ve kudreti ilahlaştıran, Rabbi bilmez, tanımaz bir insan!

Her türlü varlığı talan ederek, Dünya’ya hükmetmek, hükümran olmak üzere her türlü silahı tasarlayan ve kullanan bir insan!

Savaşan, savaştıran, dünya savaşlarıyla yüz milyonlarca insanı katliamlara tabi tutan bir insan!

Devrimler, rejimler adına zulmeden, insanı yerinden yurdundan edip sürgünlere tâbi tutan, kadın, çocuk, yaşlı ayırmadan katleden, soykırımlar yapan bir insan!

Demokrasi ve hürriyet getirme gerekçeleri adı altında ülkeleri işgal eden, sahtekâr, çok yüzlü sözde medeniyet mimari çağdaş bir insan!

Gözü doymayan, nihayetinde gözünü toprak doyuracak olan bir insan!

Ne kadar sayılabilecek menfi vasıf varsa tamamını sinesinde, uhdesinde toplayan, bir insan!

İşte, dünden bugüne nefsin vesayetiyle ifa ve icra ettikleriyle vahim bir insan ve insanlık tablosu…

Ülkemizde yapılan bütün darbeler, siyasi entrikalar. Dünyamızda yapılmış olan tüm işgaller, sömürü ve talanlar bilinmelidir ki nefsin vesayetinin maharetleri, günahları ve cürümleridir…

Ve son olarak,

Merhum Haldun Taner;

“Vesayet ve himaye altına giren bir devlet istiklalini yitirir." Şeklinde ki İfadeleriyle, konunun ne denli öneme haiz olduğuna işaret ediyordu…

Nefsini; akıl, irade ve vicdanına tabi kılanlardan olabilme temennisiyle.

23 Eylül 2023

Selam, sağlık ve esenlik dileklerimle…

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.