Kovid-19 hız kaybetmeden hasta etmeye devam ediyor,
Önümüz kış ve vaka sayıları daha da artacak,
Birçok koruyucu önlem ile birlikte işyerlerinin çalışma saatlerine kısıtlamalar gelmekte,
Belki birileri Kovid-19 sebebiyle işsiz kalmakta ve evini geçindirecek gelirlerini kaybetmekte...
Kovid-19 ile ilgili spesifik aşı veya tedavi bulununcaya kadar yapılması gerekenler ise net,
Ama toplum içindeki yaşam tarzlarına baktığımızda, genel alanlarda, toplu taşımalarda, çarşıda, pazarda, kahvede, cafede, AVM'de ve daha birçok alanda maskesiz insanlar dolaşmakta...
İşte tam da bu hususta bir soru ile sizleri farklı bir bakış açısına davet ediyorum.
Ülke hukukumuzda böyle bir durum olabilir mi diye araştırmak istedim, öncelikle çeşitli hukuk sitelerini araştırdım ve bir hukuk insanı olan Av. Canberk Şen'e de görüş danıştım, gördüm ki;
Yasalarımızda genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçu var, Türk Ceza Kanunu md 170...
Yani bu suç fiili ile tahminen bilmediğiniz, tanımadığınız farklı sayıdaki kişi/kişilerin hayatında, sağlığında, mal varlığında tehlike yaratacak şekilde korku, panik yaratan hareketler cezalandırılmakta...
Öyleyse; siz, toplum içinde maske takmayarak;
Hiç bu açıdan baktınız mı...? Şimdi bu açıdan bakmaya devam edelim...
Genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçunun unsurları somut ve soyut diye ayrılıyor.
Özellikle suçun soyut unsurları önemli ve özellikli, şimdi bunlara bir bakalım.
Soyut unsurlarda soyut bir tehlike varlığına bakılmıyor, hareketin yapılması yeterli görülüyor.
Mesela; yangın tehlikesine, sel tehlikesine, bina çökme tehlikesine sebep olma gibi...
Şimdi düşünme sınırlarımız biraz zorlayalım,
Bir hekim olarak bana göre pandemi döneminde toplum içinde maske takmamak ta tam da öyle işte...
Maske takmayarak; keyfiniz için, gereksiz cesaretiniz için toplumu saran, çeşitli bireylerin hayatlarına maddi zarar veren bir pandeminin büyümesine yardımcı oluyorsunuz.
Pandemi önlenemeyince evinin rızkını cafe, restaurant ve benzeri işyerlerini çalıştırarak sağlayan bireylerin işyerleri kapanıyor ama... Sizin keyfi kararınız ile o insanlar zorda kalmıyor mu?
İşte tam da bu noktada bir düşünün;
Ayrıca Türk Ceza Kanunu'nun 195. maddesinde, "Bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymayan kişi, 2 aydan 1 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" ifadeleri yer alıyor.
Hukuk insanları bu hususa nasıl bakıyor diye Ankara Barosu Avukatlarından Canberk Şen'e sordum.
Fakat maske takma zorunluluğu idari işlem neticesinde getirilmesine rağmen maske takılmaması halinde ne olacağı muamma?
Görünen o ki maskeyi önlem gören bilinçli kesimin dışında kalanları idari cezalar çok da korkutmuyor.
Bu savaşın en önünde yer alan hekim ve tüm sağlıkçıların zorlu mücadelelerini sürdürürken üzerine birde hemen hemen her hafta ölüm haberlerinin medyalarda yer aldığını gördükçe "pandemi döneminde maske takmamak" ister kasten olsun ister taksirli olsun genel güvenliği tehlikeye sokma suçu olmalı, suç sayılmalı...
(Kültür Köklerimizdir, Bayramlar Da Bu Köklerin Çiçek Açtığı Zamanlardır) Bir milletin hayatiyeti; toprağında değil, toprağa bağlılığında; yaşadığı çağda değil, çağlar ötesine uzanan köklerinde gizlidir. Örf ve adetler, kültür ve gelenek dediğimiz o manevi damarlar, bir milleti geçmişten geleceğe
Tasavvufun bazı meşreplerinde “vahdet-i vücud” anlayışı, tarih boyunca birçok münakaşaya konu olmuştur. Bu meşrep, “hakikî vücut yalnız Allah’a aittir; diğer varlıklar gölge, hayal veya vehimdir” şeklinde özetlenebilir. Mevlânâ Câmî’ye nispet edilen şu beyit, bu düşünceyi veciz biçimde dile getirir:
Kur’ân-ı Kerîm, yalnızca geçmiş kavimlerin ibretlik kıssalarını anlatmaz; aynı zamanda bugünü ve yarını da aydınlatır. İsra Suresi’nin beşinci ayeti bu hakikate işaret eden çarpıcı bir misaldir: “Nihayet bu iki bozgunculuktan ilkinin zamanı gelince (sizi cezalandırmak için) üzerinize, pek güçlü ola
Geçtiğimiz günlerde açıklanan PKK’nın fesih bildirisi, sadece bir örgütün dağılması değil; Türkiye’nin siyasi ve toplumsal hafızasında derin izler bırakmış bir devrin kapanışı olabilir. Elbette bu tür tarihî dönemeçler sadece belgelerle değil, bakış açılarıyla da anlam kazanır. Uluslararası çevrele
Dünya, mazlumun sessiz çığlığına sağır kalmış bir hâlde… Savaşların, çatışmaların ve insanlık dramlarının neredeyse sıradanlaştığı bir çağda yaşıyoruz. Modern zamanın en büyük çelişkisi şudur: Medeniyetin zirvesinde olduğunu iddia eden insanlık, hâlâ en ilkel yöntemlerle birbirini yok etmeye çalışıy
“Tarih, ibret alınsaydı tekerrür etmezdi.” I. SESSİZ BİR ÇIĞLIK: KESİK MİNARE Ali Ulvi Kurucu’nun hüzünle aktardığı bir sahne vardır hatıralarında: Konya’daki Aslanlı Kışla Camii’nin minaresi, bir gün ansızın, sessizce, devlet eliyle kesiliverir. Sebep: askerî birliklere yakınlığı! Yani minarenin