İsrail ile Sudan arasındaki derin gelişmeler dünya gündemine bomba gibi düştü.
Siyonizm ve onların tasmalı uşaklarıyla yapılan anlaşmalar "Normalleşme" adı altında gerçekleşiyor.
Birleşik Devletler ve İsrail, Sudan'ın adım atması halinde kendilerini terörü destekleyen ülkeler listesinden çıkaracağını taahhüt etmişti.
Bloke edilen Sudan fonlarının açılması ve İsrail ile tam genişleyen ilişkiler içinde olunmasına yönelik görüşmelerin olumlu sonuçlanmasıyla plan hayata geçti.
Sudan'a kesilen 335 milyon $'lık bedelin hesaba yatması, Sudan'ı teröre destek veren ülkeler listesinden çıkardı.
Bu tazminat yitirilen hayatların bedeli olarak adreslerini buldu ve kayıtlara öyle geçti.
1998'de Nairobi ve Darüsselam'da gerçekleşen Birleşik Devletler büyükelçiliğinin bombalanması ve 2000'de Aden limanında demirde olan Amerikan Donanmasına bağlı muhrip gemisinin vurulmasıyla 17 denizci hayatını kaybetmiş 39'u ise yaralanmıştı. Sudan'dan alınan tazminatın ise asker ailelerine verileceği Trump tarafından bizzat ilan edilmişti.
O yıllarda Sudan kendi topraklarında El-Kaide'ye alan açmakla suçlanıyordu.
Sudan Devlet Başkanı Ömer Hasan Ahmed el Beşir'in devrilmesiyle iktidar gücünü aralarında bölüşen Geçici Askeri Konsey; 3 yıllık geçiş dönemi için devraldığı iktidar gücünü halkının tüm itirazlarına rağmen ülke geleceğini ipotek altına alarak sıcak ama kirli para akışını ülkeye soktu.
Sudan geçici yönetiminin bu kararı, 30 yıllık İslami yönetiminde son bulması demekti. Eski rejim politikalarının böylelikle ortadan kaldırılmasıyla benimsenen laik sistemin barış ve demokrasi getirmesi, ülke yönetiminin en büyük hayali oldu.
Geçici Hükümetin Adalet Bakanı ise yayınladığı bir bildiride ülkedeki hukuk anlayışının reformize edileceği ve insan haklarını ihlal eden bütün yasaların kaldırılıp yeniden yazılacağını deklare etmesi ile halkı karşısına aldı.
Aslına bakılırsa din ve devlet işlerini birbirinden ayıran bildirge dış yardımların önünü açmak ve İsrail'le normalleşme! görüşmelerinin başlamasının önünü açmaktan öte bir kazanım sağlamayacaktır.
İsrail'le normalleşmeye karşı olan Sudan Halk Güçleri, Sivil Toplum Örgütleri ve Siyasi oluşumlar bir milyon imza toplayarak mevcut duruma direnmeye çalışsalar da, şimdilik bir yaptırım sağlayamadılar.
Ülkedeki yeni laik düzenin kabul edilmesi ise bazı çevrelerce Sekülerizm'in kabul edilmesi şeklinde yorumlandı.
Sudan, aynı paralellikte Rusya ile de iyi ilişkiler içerisine girmiş ve topraklarında üs kurulmasına müsaade eden yeni bir anlaşma imzalamıştı. Bu anlaşmaya göre Rusya yeni deniz üssüyle 25 yıllığına Sudan'da mevzilenecek.
Diğer bir Süper Güç Çin'de; Port Sudan kentindeki liman yatırımıyla "Kuşak Yol Projesi" dahilinde Doğu Afrika ve Avrupa bağlantısını yine bu bölge üzerinden canlı tutmanın derdine düşmüştü.
Zaten büyük güçler bir yıldan fazladır Sudan'ın üzerine oynuyorlardı. Eski Devlet Başkanı Ömer el Beşir görevdeyken buna izin çıkmayacağından, önce onu tasfiye etmeyi uygun buldular. Bu tasfiyeden Türkiye'nin de çok kaybı oldu.
Sevakin Adası'na düşünülen Türk üssü de başkanın görevden uzaklaştırılmasıyla başka bahara kaldı. Zamanında benimde ziyaret ettiğim Sevakin Adası, karamela renkli devleriyle meşhurdur.
Birleşik Devletler Sudan'a İsrail'le normalleşme karşılığında 81 milyon $'lık yardım ve yatırım yapacağını açıkladı. Ancak halkın %5'ini temsil eden Sudan Geçici Yönetimi bu satışın bedelini elbet ödeyecektir.
İsrail'le ilişkilerin rayına girmesiyle ekonomisine önden 2 milyar $ hibe alacak olan Sudan, 1,2 milyon $'lık ta petrol ile buğday yardımı talep etmiş.
A-Normalleşme Yahudi'nin ilhakı, aslında gasp edilen toprakları tanımak anlamını taşıyor.
Gün gelir Birleşik Arap Emirlikleri ve Sudan geçici yönetiminin başta Araplar ve İslam âlemine attıkları bu kazık, tarihe mazlumların kanıyla not edilir.
Çünkü Sudan'ın İsrail'le A-normalleşme arzusu Filistin halkının sırtına vurulan bir bıçak gibidir.
Yoksulluğun devası adaletin parayla alınıp satılması olmamalıdır.
Şu durum günümüz medeniyetinin görüp görebileceği en büyük çirkefliktir.
Meğerse, A-Normalleşenlerin zihniyetleri İslâm'ı çoktan terk etmiş de düşmanla iş birliğine girişir olmuş.
Amerika parayı verir ama Birleşik Arap Emirlikleri'nin cebinden verir.
Yarında önce sizi birbirinize düşürür, borçlandırır, sonra bir lokma ekmeğe muhtaç ederek namus ve şerefinize göz dikip işgal eder İslâm'ın ayrık otları olarak.
Bu filmi Ortadoğu da çok kez gördük biliyoruz.
Ders almayanlar yarın aynı filmin figüranı olmaya hazırlansınlar.
Çin ana karasına yaklaşık 200 km mesafede bulunan ve eskiden cephanelik olarak kullanılan ve yengeç dönencesi üzerindekibir toprak parçasıdırTayvan. 400 km uzunluğu ve 150 km genişliğinin yanında dünyanın en çok silahlanan ülkesi olarakda dikkat çeker yüz ölçümüne muhalefet edercesine. Ta
Dönüşen dünyanın yaklaşık 9’unu ilgilendiren çözümden uzak pürüzlüilişkilerdirÇin-Hint ilişkileri. Çin’in Uzakdoğu’daki en büyük rakibi eskinin İngiliz, bugünün ise Amerikan mandasındaki Hindistan’a karşı her daim Pakistan’ı desteklemesi ve silahlandırmasıyla
Alışıldık, geleneksel Hava Savunma Sistemlerinin yerini artık HipersonikSeyir Füzeleri aldı. Günümüzde, üstün savunma teknolojisiyle çalışanülkeler bu konuda kıyasıya bir yarış içindeler. Başta Çin olmak üzere; Rusya, Birleşik Devletler, Japonya ve şimdilik Kuzey Kore bu alanda yoğun çalışmala
Arap yarımadasının doğusunda bulunan zenginliği neredeyse paçalarından akan bir Basra ülkesidir Katar. Persler, Araplar, Osmanlılar ve İngilizler tarafından yıllarca yönetilen bu küçük ülke,19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren El-Sani ailesinin davetiyle Osmanlı idaresine geçer ve bölge hâkimiy
Küreselleşmeye açık, hızlı teknolojik ve sürekli yenilenebilen değişimin yaşandığı çağımızda hantal ve iş görmez bir pozisyona demir atan kamu bürokrasisi, neredeyse her sektörde iş dünyasının hızını kesmeye devam ediyor. Bu karmaşalar dizini, devlet anlayışıyla vücut bulan ve özellikle sosyal bi
Pakistan eğer demokrasi ve hükümete karşı hayal kırıklığı yaşayan genç kuşağın ihtiyaçlarına yanıt veremezse, "demografik bir felaket" ile yüzleşmek zorunda kalacak. Geçmiş yıllarda demografi (nüfus bilimi) güç nüfus büyüklüğü ve genç nüfus oranıyla ölçülürdü. Çünkü kol gücüne dayalı işlerde çalı