Yaşadığımız her deneyim olumlu olmuyor. Tatsız olaylar öfkemizi tetikleyen duygular barındırıyor. Hangi duyguları hissediyorsak onları besleyip beraber yaşıyoruz ya da bazen bağışlamayı seçiyoruz.
Bağışlama pratiğinin ilk tohumları ailede atılır. Affetmeyi hayatına geçiren aileler çocuklarına da bunu aktarıyor. Bu öğreti ile büyüyen çocuklar hayat yolculuklarında kullanıp duyguları ile baş edebilme yetenekleri daha fazla olduğu söyleniyor. Hatta uzmanlar epigenetik olarakta bize aktarılacağından bahsediyorlar. Yani karakter özelliklerimiz dışında ailemiz ve genlerimizden bize aktarılanlarında payı epey büyük.
Hadi artık affet sende uzatma diye başlanılan sözlerin kıymeti pek yok. Sipariş vererek ben affettim demekle de affetmiş olmuyoruz. Affet kurtul diye slogan şeklinde yazılar sözler de pek etkili değil. Kendimizle ve karşımızdaki kişiyle kavgamız bitiremediysek bu affediş sadece sözde kalıyor. Affediş ancak biz hazır olduğumuzda kalbimizdeki intikam ve kin duygusunu yumuşatabilmek dönüştürmek ile mümkün oluyor. Hazır olmayan affedişler bizde öfke duygusunu daha çok tetikliyor. Kalbimiz yangın yeri iken bunları konuşmanın bir anlamı olmuyor. Hazır olunan bir affediş zamanla oluyor.
Affediş, karşımızdaki kişiyi affedip ona eski samimiyetle kucak açmak değildir. Her affedişin kendine özgü bir duruşu oluyor. Eğer uzak duramadığımız aileden biri ise ilişkiye sınır koyup kendimizi koruma altına almalıyız. Güvenimiz sarsıldıysa yapmaz dediğimiz şeyi yaptıysa her insanın hayat tekâmülü farklı olduğunu kendi öğretilerinin süzgecinden geçen öncelikleri olduğunu bilmeliyiz. Aslında her olayda ve affediş içinde soruları hep kendimize yöneltmeliyiz. Sınır mı koymadım, kendimi yeterince ifade mi edemedim. Güvenmekte acelemi ettim. Aslında her deneyim bize olgunlaşma fırsatı veriyor. Yaşadığımız olayda kişiden çok olaydan esas alınan öğretiyi almayı başarırsak o zaman affedişimiz de kolaylıkla oluyor. Bunları düşünürken kendimizin de yanlış yapma olasılığını düşünmeliyiz. Benimde hatam var diyebilme olgunluğunu göstermeliyiz.
Ömür boyu bu yükleri omuzlarımızda taşıyarak hem fiziksel bedenimize zarar veriyoruz, hem de psikolojik açıdan kendimizi yorgun hissediyoruz. Hayat enerjimizi kendimize harcamalıyız. Sürekli geçmişin yüklerini omuzlarımızda taşımak insanlara intikam duymak bize hiçbir katkı sağlamaz. Tabi ki kolay değil ama kendimiz için bu ruhsal pratiği hayatımıza daha çok geçirmeliyiz.
Son olarak sosyal medyadan okuyup etkilendiğim bir yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum. Yetimhanede büyüyen ve evlat edindiği yerde 10 yıl işkence gören bir kız çocuğu. Yanlış teşhis konulup 17 yıl akıl hastanesinde kalır. Çıktığında eğitimini tamamlayıp yattığı hastaneye yönetici olarak atanır. Ve şu sözleri söyler, “Eğer affetmeyi öğrenmeseydim bir damla bile gelişemezdim. Yaşamım ziyan edilmiş bir yaşam olurdu. En uzun yolculuk beynimizden kalbimize olan yolculuktur. Affetmek bu yolculuğun en kestirme yoludur. Affetmeyi gerektiren her yara içinde önemli bir dersi barındırır. Dersi görebilmek için yarayı yeniden deşerek yüzleşmek zorunda kalsak bile.”
Yüzleşmeye hazır olduğunuzda yaşadığınız olayı kendinize hatırlatın. Oradaki kendinize bakın bir gözlemci gibi olayın içeriğini, karşınızdaki kişiyi, kendinizi, size katkılarını tekrar gözden geçirin. Ne yaşarsak yaşayalım olgunlaşma fırsatı yakalamış oluyor fikir zenginliğine kapı aralamış oluyoruz. Düşüncelerimize esneklik kazandırıyoruz. Keskin net olmadığımıza değişken olduğumuza şahit oluyoruz.
Yaşadığın deneyimlerin çıkarımlarına bahar gelsin. Bahar yağmurları nasıl bereketlendiriyorsa toprağı, kalbindeki taşıdığın duygular dönüşüp olumlu filizler versin. Kolaylıkla ve sevgiyle..