“Terapi nedir? Nasıl işe yarar? Ne yapmam lazım? Ne yaparsam daha çok fayda sağlarım?” gibi sorular terapiye başlamak isteyen ya da terapiye başlayan her insanın aklına gelebilir. Bugün bu maddeler üzerinde durmaya çalışacağım. İnşaallah faydalı olacaktır.
Terapinin etkililiğini arttıran faktörlerden ilki, terapiye başlarken hiç kimseyi değiştiremeyeceğimizin kabulünde olmaktır.
Evet kabul ediyorum ama ben değiştirsem belki eşim de çocuğum da değişir diye düşünmek dahi terapiyi sekteye uğratabilir. Çünkü bu sefer kendi değişimimize, kendi gelişimimize odaklanmak yerine muhatabımızın davranışlarına odaklanmaya başlarız.
Bir ikincisi, terapiye başlamadan önce psikoloğun kullandığı tekniklerin bize mantıklı gelip gelmemesiyle ilgili olacaktır. O yüzden psikolog kullandığı ekolü söylemez veya bununla ilgili bilgi vermezse lütfen siz talep edin. Çünkü teknikleri ve ekolü mantıklı bulmazsak eğer daha en baştan ekolle savaşmaya başlamışız demektir.
Üçüncüsü, aslında araştırmalarda da kanıtlanmış ve terapiye katkı sağlayan en önemli faktör olan terapistle danışanın kurduğu ilişki olacaktır. Ne demek bu? Mesela kendinize şunları sorabilirsiniz: “ben terapistten elektrik aldım mı kendimi burada güvende hissediyor muyum kabul görüyor muyum”…
Belki burada bu sorulara vereceğiniz cevaplar bir yol çizmenizi, terapiye başlayıp başlamama kararı vermenizi kolaylaştıracaktır.
Bir dördüncüsü de sorumluluk almakla ilgili olacak. Terapiyi bazen ameliyata benzetirler fakat ameliyat aslında sorumluluk almadığımız bir yerdir, bütün sorumluluk o sırada doktordadır. Hatta o kadar sorumluluk bizde değildir ki narkoz verip uyuştururlar, hareket etmememizi isterler. Fakat terapi daha çok uyanık olmamız gereken bir yerdir. En az terapist kadar sorumludur danışan süreçten. Hatta şu cümle çok hoşuma gider. Derler ki: “Danışan kendi hayatının uzmanıdır terapist tekniklerin. İkisinin birleşimiyle güzel sonuçlar elde edilir. Tek kanatlı kuş uçamaz.”
Karar vermekten daha zor olan bir şey varsa o da karar vermemektir. Bunu bir örnek üzerinden anlatmaya çalışacağım. Yakınlarımdan biri tatile gitmek istiyordu. Bunun için belli kriterleri vardı: Muhafazakar bir yer olmalı, fiyatı uygun olmalı, boykot ürünler satmamalı, çok uzak yer olmamalı, çocukl
Olumsuz duygular hissetmek bizi çok rahatsız eder ve bir an önce o rahatsızlıktan kaçmak isteriz. Bazen telefona sarılırız, bazen dizi izleriz, bazen de uyuruz. Hepimiz kendimize bir kaçış yöntemi buluruz. Bu kaçış aslında bir baş etme yöntemidir. O olumsuz duyguyu yaşamamak için bir yol buluruz. Am
Çocukluğumuzu hatırlıyorum da kahvaltımızı yapıp dışarı çıkar, günümüzü dışarıda geçirir, akşam ezanı okunurken annelerimizin: “Hadi artık içeri girin ezan oldu!” demeleriyle içeri girerdik. Şimdi ise tam tersi: “Hadi biraz dışarı çık!” demek zorundayız çocuklarımıza. Tabii ki bunun başkahramanı: Te
Şöyle bir tabir var ya hani… x şey seni ya rezil eder ya vezir eder. Bunu ben biraz daha dönüştürüyorum ve diyorum ki: “Dilimiz bizi ya rezil eder ya vezir eder!” Kullandığımız dilin yani kelimelerimizin, seçtiğimiz cümlelerin çok ilginç işlevleri var. Ve gerçekten hayatımızı etkileyecek düzeyde… B
İnsanların bize karşı, diğer insanlara ve topluma karşı yaptığı hataları gördüğümüzde öfkeleniyoruz. Bu öfke onları düzeltme arzusunu ortaya çıkardığı gibi tamamen o insanlardan uzaklaşmayı veya onlarla tartışmayı da arkasından getirebiliyor. Burada iki durum ortaya çıkıyor. İlki bizler, karşımızda
Çay mı kahve mi içersin? Bu iki alternatif sorulduğunda doğal olarak bu ikisinden birini söyleriz. Mesela limonata içmek istiyorum gibi bir talepte bulunmayız. Peki ya ben çayı da kahveyi de sevmiyorsam? Böyle bir durumda ikisini de içmemek gibi bir seçeneğim de vardır. Fakat hadi ayıp olmasın diye