Hayat belki de hiçbir zaman yaşamayacağımız şeylerden kaygı duyarak geçiyor. Bunu sık sık dile getirmeye çalışıyorum. Biliyorsunuz.
Bu döngüyü fark ettiğimizde döngüyü tersine çevirmemiz daha da kolay hale geliyor. Bu döngüyü tersine çevirmenin birçok yolu vardır.Bir yolunun da yaşadığımız kaygılardan pişman olmak olduğunu düşünüyorum. Kaygıdan pişman olmak… Ne demek bu?
Mesela:“Eyvah kesin kötü bir şey olacak düşüncesiyle gece gündüz uyumuyoruz. Ki böyle bir durumla çoğumuz karşılaşmışızdır. Yemeden içmeden kesiliyoruz. Enerjimiz kalmıyor. Kısacası aslında depresif belirtiler göstermeye başlıyoruz.Sonra ne oluyor? O kaygılandığımız ve kafamızda bir dolu senaryo kurduğumuz o an geliyor ve bir bakıyoruz aslında hiç de kaygılanacak ve korkulacak bir durum yokmuş. Ya da şöyle de olabiliyor. Gerçekten kaygılandığımız o durum ortaya çıkıyor. Ama öncesinde baş edemem diye korktuğumuz o durum bir anda baş edilebilir hale geliyor. Ve gerçekten de baş edebiliyoruz.
Yaşadığımız bu durumdan ders çıkarıyor olmak kaygımızı yönetmenin yollarından biri aslında. Nasıl ders çıkarabiliriz?
Bence pişman olarak...
Düşünün şimdi... Bu şekilde bana kaygı veren senaryolar çizdim zihnimde. Ve 1 hafta boyunca karın ağrısı çektim, midem bulandı, uyumadım, zayıfladım neden? Çünkü şu an yaşadığım bu durumla ilgili senaryolar dönüp durdu kafamda. E ne oldu şimdi? Hiç bir şey...
“1 haftam ziyan oldu” pişmanlığı olmalı bu. Ki bir daha kaygılandığımda boşuma kaybedeceğim o bir haftayı henüz kaybetmemişken kazanmanın yollarını arayabileyim.
Karar vermekten daha zor olan bir şey varsa o da karar vermemektir. Bunu bir örnek üzerinden anlatmaya çalışacağım. Yakınlarımdan biri tatile gitmek istiyordu. Bunun için belli kriterleri vardı: Muhafazakar bir yer olmalı, fiyatı uygun olmalı, boykot ürünler satmamalı, çok uzak yer olmamalı, çocukl
Olumsuz duygular hissetmek bizi çok rahatsız eder ve bir an önce o rahatsızlıktan kaçmak isteriz. Bazen telefona sarılırız, bazen dizi izleriz, bazen de uyuruz. Hepimiz kendimize bir kaçış yöntemi buluruz. Bu kaçış aslında bir baş etme yöntemidir. O olumsuz duyguyu yaşamamak için bir yol buluruz. Am
Çocukluğumuzu hatırlıyorum da kahvaltımızı yapıp dışarı çıkar, günümüzü dışarıda geçirir, akşam ezanı okunurken annelerimizin: “Hadi artık içeri girin ezan oldu!” demeleriyle içeri girerdik. Şimdi ise tam tersi: “Hadi biraz dışarı çık!” demek zorundayız çocuklarımıza. Tabii ki bunun başkahramanı: Te
Şöyle bir tabir var ya hani… x şey seni ya rezil eder ya vezir eder. Bunu ben biraz daha dönüştürüyorum ve diyorum ki: “Dilimiz bizi ya rezil eder ya vezir eder!” Kullandığımız dilin yani kelimelerimizin, seçtiğimiz cümlelerin çok ilginç işlevleri var. Ve gerçekten hayatımızı etkileyecek düzeyde… B
İnsanların bize karşı, diğer insanlara ve topluma karşı yaptığı hataları gördüğümüzde öfkeleniyoruz. Bu öfke onları düzeltme arzusunu ortaya çıkardığı gibi tamamen o insanlardan uzaklaşmayı veya onlarla tartışmayı da arkasından getirebiliyor. Burada iki durum ortaya çıkıyor. İlki bizler, karşımızda
Çay mı kahve mi içersin? Bu iki alternatif sorulduğunda doğal olarak bu ikisinden birini söyleriz. Mesela limonata içmek istiyorum gibi bir talepte bulunmayız. Peki ya ben çayı da kahveyi de sevmiyorsam? Böyle bir durumda ikisini de içmemek gibi bir seçeneğim de vardır. Fakat hadi ayıp olmasın diye