Yakınlarda İzmir’den gelen bir yakınımız unlu mamuller satan bir fırın pastaneden bahsetti, ilginç geldi doğrusu! Aslında ilginç değil asıl olan O; gerçekle çakmayı o kadar birbirine karıştırdık ki normal olan ilginç gelmeye başladı, kendimizden bu kadar uzaklaştık ve de yabancılaştık!
Saat 15 de dükkân kapanıyor çünkü satacak mamul kalmıyor o denli müşterisi var, çalışanları uzun müddet yanında çalışıyor, şube aç diyenlere “gerek yok” diyor.
Kapitalizme böyle direnilir kuru söz ve sloganla değil; yok diyebilmekle, kalmadı diyebilmekle yani açgözlü olmamakla, gönlü tok etmekle, kanaat etmekle…
Kaliteyi korumak “yok” demekle olur daha fazla üreteceğim daha çok kazanacağımla değil; olur ama kalite “yok” olur, sadece kalite değil bir sürü katkı maddesi katarak sağlık da zamanla “yok” olur! Hastaneye koş doktora koş… Şuram ağrıyor buram ağrıyor, şu oldu bu oldu!
Olur tabi!
Oluyor zaten. Açgözlü olmanın neticeleri bunlar, mideler rahatsız mideye inen akıl rahatsız, hisler rahatsız, toplum rahatsız, ülke rahatsız, dünya rahatsız!
Enerji savaşları neden çıkıyor ondan önce iki dünya savaşı neden çıktı?
Açgözlülüğün ötesinde doyma bilmeyen dünya iştahlısı Yahudilerin Gazze’de yaptıkları insanlık dışı katliamlar; insanın zalim ve cahil yüzünü ortaya çıkarıyor keza Afrika’yı aç bırakan açgözlü batılıların yaptıkları da aynı şekilde…
“Gözünü toprak doyursun” denir açgözlüyü topraktan başka ne doyurur? Bedenimiz topraktan yaratıldı yine toprağa dönüyor; toprağın altında nice açgözlüler, nice krallar, nice Firavunlar, nice Nemrutlar nice Karunlar var, toprağın üstündekiler şimdilik böyle, sonra boylayacak yerleri belli!
Aklını frenlemek, gönlünü frenlemek, hislerini frenlemek yeme içmeyi frenlemek yoksa açgözlülüğün verdiği afattan ne fert kurtulabilir ne de insanlık!
Yılda bir ay Ramazan, günde beş defa ilahi çağrıya koşmak, malı zekâtla temizlemek; hep frenleme ameliyelerinden!
Bir tanıdığa İzmir’deki fırın pastaneden bahsedince o da Gaziantep’deki çorbacıyı anlattı; onun çorbaları sabah 8’de 9’da bitiyormuş, ısrarlar üzerine yeni büyük yere taşınmış, “yok” satıyor! “Var” dese çorba kalitesi “yok” olacak, iyisi çorba kalmadı diyor!
Ne yani şimdi simit yemeye İzmir’e çorba içmeye Gaziantep’e mi gideceğiz, gözün doysun o yol çekilir mi? Bulunduğun yerde “sanki yedim” de gerçek lezzeti, gönlünü doyuracak hakikat yemeğini ara, çakmalardan uzak dur.
Bursa’da böyle “yok” satan var mı?
Vardır elbette, arayan bulur, gerçek simidi de kendini de. Abdal camii ve türbesi çevresindeki fırınların hangisi gerçek hangisi çakma bilen biliyor, “yok” varlığı da “var” yokluğu da fark ediyor, bilmeyen bilmeden uzun kuyruklarda yoruluyor.
Cami ve Türbe frenlemenin abidesi olarak gökler ötesinden yansıma ve gökler ötesine yükselmenin nişanesi olduğunu gören görüyor, görmeyen önünde geçip gidiyor vesselam.