Hayatın kaç çeşit hali var denirse gökteki ay kadar denir; incecik beliriyor hilal oluyor, dolunaya dönüşüyor, sonra karanlığa gömülüyor ve yine doğuyor. İnsan serüveni böyle sanki doğum ve ölüm arası değişimler tekrar başa dönüş toprağa intikal, doğum haşir sabahında hem de hep birlikte, elektrik santralinin düğmesine basınca bütün ışıkların birden yanması gibi kati ve ani.
Başımız üstünde gezen ay başıboş değil, sürekli hikmet ışıklarla parlıyor, hareketiyle bunu tekrarlıyor ve yayıyor; bu zerreden Kehkeşan’a kadar bütün mevcutlar için de geçerli. Günlük hayatta her ne kadar bazen kullansak da tesadüf kâinatta rastlanmayan şey, zerre miktarı boşluk yok, olsaydı kâinat o zerrede yok olurdu!
Muazzam bir intizam ve düzen var ve bu sürekli yenileniyor tazeleniyor, temizleniyor. Kirli kafalar sadece kiri görüyor, temizliği daha belirgin göstersin diye var olan nispi kiri görüyor, her şeyi kirli göstermeye çalışıyor, hem kendini kirletiyor, hem de çevresini…
O kirlilikten çevreyi sosyal hayatı, insan düzenini, dünyayı bozuyor; savaşlar çıkartıyor, fitneler üretiyor, keşmekeşle var olmaya çalışıyor.
Dünyaya hâkim ana akım bu değil mi?
Gazze’de yaşananlar zulüm gören diğer yerler neyin nesi kimin işi besbelli değil mi? Kafalar zulme ayarlı, zulüm kirliliğinden başka şeye çalışmıyor; toprağa gasp edeyim, suyu alayım, enerjiyi çalayım, sömüreyim de sömüreyim, kimsenin sesi çıkmasın köle gibi çalışsınlar!
Bunun için oyuncaklar avutuyor ayartılarla kalbi çeliyor, aklı meşgul ediyor…Hakikat ise gökteki ay kadar net ve berrak; aklını çalıştırana iyi görene, güzel görene, doğru bakana… Yıldız çiçeklerin hep umut tebessümü içinde olduğunu idrak edene…
Ne güzel demiş şair “gün doğmuş gün batmış ille ebed illa ebed”
Ramazan dolunayında ebed için ışık devşirene, azık hazırlayana, yol tedarikiyle meşgul olana; içini onaran dışını temizleyene, fakirin elinden tutana, muhtaçlara yardımcı olmaya çalışana, mazlumlara destek olana bunun için gâvur mallarından olabildiğince uzak duran ne mutlu…
Yenidünya düzeni ay ışığı ile kurulur, ay ışığını hakikat güneşinden aldığını bilmekle kurulur…
Gökte ay olduğu gibi içimizde hilalden dolunaya dönüşen bir ay var; şimdi ramazan şimdi dolunay, ne kadar ışık devşirirsek o kadar bayram vesselam.
Cuma namazı ile başlayan bereketli hareketlilik 2 gün boyunca (9-10 Mayıs) devam etti. Emir Sultan Camii, türbesi, meydanı ne zaman hareketsiz ki denirse doğru denir; Emir şehre ruh üflemeye devam ediyor. Fetret devrinden sonra devleti manen kurması, Padişaha kılıç kuşandırması bunun gelenekleşerek
Gülü görmek gülle gülmek, dikeni görmek dikenle ağlamak; hayatın akışında olan şeyler, kaçamadığımız gerçeklik. Gül deyince diken akla gelmez; rengi kokusu güzelliği akla gelir, dikeni ikincildir; ikincillik olmasa birincillik olmaz. Gezelim tozalım eğlenelim, keder dokunmasın, hastalıklar sıkıntıl
Halktan kopuk Hak'tan uzak, gerçekliğe kör bir TV kanalı; Diyanet ‘in Hakkı, doğruyu söyleyen Cuma hutbesinden rahatsız olmuş, rahatsız olmaktan öte ölçüsüz tepki vermiş. Hak haktır, doğru doğrudur, iyi iyidir, haram haramdır, helal helaldir; hevalarını ilah edilenlere göre değişecek değil ya! Hem
Yazının musikisi olur mu ya da musikinin yazısı? Yazının musikisi onu akıcı kılar, anlamı kolaylaştırır, okuma zevki verir. İş harflerde, harfleri anlam katarı ile kelimelere yüklemekte, oradan cümlelere taşımakta. Hisle beslenmemiş, musiki ile çeşnileştirilmemiş cümleler; ne yazana yazma zevk veri
“Yaşamak yaralanmaktır, yaralanmıyorsanız yaşamıyorsunuzdur” sözüyle adeta çarpıldım, yerimden kalktım! Üstad da öyle yaparmış. Bir sözden çok etkilendiğinde yerinden kalkar hayretini ifade edermiş. Benimkisi üst üste geldi; bitmeye yakın programdan nasıl ayrılsam derken bu söz fişekledi, kendimi d
Depremi çok konuşuyor da depremin dersini, öğretisini, hikmetini hakikatini konuşmuyoruz ya da az konuşuyoruz çünkü bir kaç yüzyıl önce kuvvetli bir medeniyet depremi yaşadık; artçı şoklarıyla yaşamaya devam ediyoruz! 28 Şubat’ta “deprem ilahi ikazdır” diyeni hapse attık, daha yeni İstanbul'da söz