Emmanuel Macron, Fransa elitlerinin okulu olarak bilinen ve devlete yönetici yetiştirmesiyle ünlü ENA'dan mezun olduktan sonra, Maliye Müfettişi olarak hayata atılmıştı ki; Fransa siyasetinin gizemli gücü Cezayir asıllı ekonomist/yazar Jacques Attali ile tanıştı. Kendini ona ispatlamasıyla da bambaşka bir dünyanın kapılarını aralamış oldu.
Dönemin rüşvetçi Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'ye ekonomi reform paketi hazırlayan Attali, Macron'u önce yanına yardımcısı olarak işe aldı.
Aynı yıl içinde de Macron 15 yaşında tanışıp aşık olduğu ve kendisinden 24 yaş büyük öğretmeni Brigette Trogneux ile dünya evine girdi.
Fransızların akıl hocası Attali'nin yanına kapak attıktan sonra devlet memurluğuna veda eden Macron, kariyerine özel sektörde sürdürme kararı alarak Rotschild'lerin yanında Attali'nin referansıyla ile işe başı yaparak kariyer planlamasına Nestle ile başladı.
9 milyar €'luk bir devin başına geçince de çikolataya bulanmış parmaklarını yalayacak ve şahsi servetini buradan yapacaktı.
Rotschild'ler sayesinde Cumhurbaşkanı François Hollande ile tanışmanın kapılarının aralandığı bir anda, birlikte çalışma teklifi de beraberinde aldı.
Önce Hollande'nin danışmanı oldu. Sonra da Genel Sekreter Yardımcısı olarak kendini daha da sağlama aldı. Hollande'nin bu 34 yaşındaki danışmanına itimadı tamdı ki; kısa sürede Macron'u Ekonomi Bakanı olarak terfi etti.
Basamakları neredeyse atlayarak çıkan genç stratejist kısa bir zaman sonra daha büyük hayalleri uğruna Bakanlığından istifa ederek Cumhurbaşkanlığı seçimleri için bağımsız aday başvurusunu yaptı. Hem sağ hem sol seçmenin oyunu hedefleyerek liberal bir çizgide siyasi hareketini başlattı.
İkinci turda dişli rakibi Marine Le Pen'i geçerek 7 Mayıs 2017'de Fransa Cumhurbaşkanı seçildi.
Bütün bu göz kamaştırıcılığın ardından geçen 3,5 yılda ise Macron'un Fransa'da bu süreci iyi değerlendirdiğini söylemek zor.
Ülkenin bir dizi anlaşmazlıklara, grevlere, protestolara maruz kalması karşısında eli kolu bağlanan Cumhurbaşkanı, özellikle Sarı Yeleklilerle yaşanan arbedeler de tüm dünya kamuoyundan olumsuz not aldı.
Peki kurtuluş neredeydi? Halk nasıl ikna edilecekti? Bunun için elbette bir dizi başarı hikayesine ihtiyaç var.
Alışagelmiş müdahaleci, agresif ve sömürge yanlısı dış politikanın ipini çözerek ilk olarak Libya'da ayağına yer yapma derdine düşse de, Türklerin engellemesi ile gözünü Doğu Akdeniz'e çevirdi.
Planlarını A.B liderliğinin yanı sıra, Fransa'yı Almanya'nın gölgesinden çıkaran adam olarak tarihe geçmek üzerine kurguladı.
Zira, gelecek seçimler için pusuda bekleyen Ulusal Cephe Partisi adayı Le Pen'in Fransız siyasetine en büyük eleştirisi, Fransa'nın Almanya'nın nüfuzu altına girdiği yönündeydi.
Aldığı oyların yüksekliği bu eleştirinin Fransız toplumunda karşılık gördüğünü doğruladı. Le Pen'in: "Fransa'yı bir kadın yönetecek. Bu kadın ya ben olacağım ya da Merkel" şeklindeki serzenişi ulusal bir yarayı kanatıyordu. Macron ise misyonunun verdiği enerjiyle her yana saldırıp güvenoyu alma derdine düştü. Ama yaptığı atraksiyonlar Fransız dış politikasının zaten agresif ve müdahaleci olan çizgisini daha da belirginleştirerek kendisini itici bir antipatiğe dönüştürdü. Nato üyesi olmayan, Hafter yanlısı ve Türkiye karşıtı ne kadar sorunsal varsa örgütledi. Kilit amacı ise Fransız Enerji şirketi TOTAL'in Libya ve Doğu Akdeniz'de istediği pasta payını büyütmesinin önünü açmaktı.
Coğrafi yakınlığı da kullanarak Kuzey Afrika'da Cezayir'in ardından Libya ve Doğu Akdeniz'i de çevreleyerek enerji ihtiyacını çözmeyi düşündü.
Bu engeller aşılınca çok ihtiyaç duyduğu dış politika başarısı gelecek, kendisini tehdit eden aşırı sağcı Le Pen'i de sindirerek ibreyi lehine çevirecekti.
İşte bütün bu hesapların bileşkesin de Paris ile Ankara'nın ortak ağırlık merkezi çakışıyor.
Zaman dediğin su misali yitip gidiyor. Güzel, bağlayıcı vizyoner cümleler gün gelir etki gücünü kaybeder. Macron'un son halka sesleniş konuşmasında benimsediği duygusal üslup epey bir alay konusu olmuş ve karikatürize dahi edilmişti Fransız basınında.
Attığı desteksiz atışlar ve ağır aksak temposu yüzünden Macron, yakında Fransız halkının ipini gevşetmesiyle özgür dünyanın insanı olacak gibi duruyor.
Çin ana karasına yaklaşık 200 km mesafede bulunan ve eskiden cephanelik olarak kullanılan ve yengeç dönencesi üzerindekibir toprak parçasıdırTayvan. 400 km uzunluğu ve 150 km genişliğinin yanında dünyanın en çok silahlanan ülkesi olarakda dikkat çeker yüz ölçümüne muhalefet edercesine. Ta
Dönüşen dünyanın yaklaşık 9’unu ilgilendiren çözümden uzak pürüzlüilişkilerdirÇin-Hint ilişkileri. Çin’in Uzakdoğu’daki en büyük rakibi eskinin İngiliz, bugünün ise Amerikan mandasındaki Hindistan’a karşı her daim Pakistan’ı desteklemesi ve silahlandırmasıyla
Alışıldık, geleneksel Hava Savunma Sistemlerinin yerini artık HipersonikSeyir Füzeleri aldı. Günümüzde, üstün savunma teknolojisiyle çalışanülkeler bu konuda kıyasıya bir yarış içindeler. Başta Çin olmak üzere; Rusya, Birleşik Devletler, Japonya ve şimdilik Kuzey Kore bu alanda yoğun çalışmala
Arap yarımadasının doğusunda bulunan zenginliği neredeyse paçalarından akan bir Basra ülkesidir Katar. Persler, Araplar, Osmanlılar ve İngilizler tarafından yıllarca yönetilen bu küçük ülke,19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren El-Sani ailesinin davetiyle Osmanlı idaresine geçer ve bölge hâkimiy
Küreselleşmeye açık, hızlı teknolojik ve sürekli yenilenebilen değişimin yaşandığı çağımızda hantal ve iş görmez bir pozisyona demir atan kamu bürokrasisi, neredeyse her sektörde iş dünyasının hızını kesmeye devam ediyor. Bu karmaşalar dizini, devlet anlayışıyla vücut bulan ve özellikle sosyal bi
Pakistan eğer demokrasi ve hükümete karşı hayal kırıklığı yaşayan genç kuşağın ihtiyaçlarına yanıt veremezse, "demografik bir felaket" ile yüzleşmek zorunda kalacak. Geçmiş yıllarda demografi (nüfus bilimi) güç nüfus büyüklüğü ve genç nüfus oranıyla ölçülürdü. Çünkü kol gücüne dayalı işlerde çalı