Neyi dert ediniyorsak oyuzudur, derdimiz yoksa da yokuzdur. Dert yoksa başarı da yoktur, netice de! Hayatı oyun eğlenceden ibaret görmek yaşamadan ölmektir. Böylesi bir hayat ne biz iz bırakır ne de iyilik güzellik adına bir hatıra; nisyanın derinliğinde kaybolur gider.
Hiçbir şey yapamıyorsan haykırmak, kumsala bir şeyler çizmek, güzel bir söz söylemek, güzel bir haslet devşirmek; bencilliğin tutsaklığında asılı durmaktan iyidir.
Gazze’ye ne yapabiliriz ki, Doğu Türkistan’a ne yapabiliriz ki, zulüm gören bütün mazlumlara ne yapabiliriz ki demek çaresizliği teslim olmak değil midir? Ondan öncesi bütün bunlara aldırış etmeyen hatta hiç sayan insan, ne kadar insandır?
Dert edinen çareye erişendir.
Fatih Sultan Mehmet’in derdi vardı, Yavuz Sultan Selim’in derdi vardı, Selahaddin-i Eyyübi’nin derdi vardı, Tarık Bin Zİyad’ın derdi vardı! Tanklara taş atan Filistinli çocuğun derdi vardı.
Şimdi Şehrini savunan Gazze’linin derdi var, Doğu Türkistan’ın derdi var, zulüm gören bütün mazlumların derdi var.
Kiminin de daha lüks ev, daha lüks araba, daha lüks elbise eşya, daha güzel yemek isteyen, daha güzel yerlerde tatil yapmak dileyen, daha fazla zevk arayanın da derdi var!
Kiminin de kibrini arttırmak gibi derdi!
Onlar da var olma peşinde; nisyanın yokluğunda ne kadar var olunursa o kadar var olacaklar; geçmiş bunun defterleriyle dolu, yeni defterler yazılmaya devam ediyor.
Basit bir zevki -Coca Colayı içmemek gibi- terk edemiyorsak derdimiz yok demektir, hissiz silik bir yaşamaksa bu da yaşamaktır, kime neye yarar!
Dünyayı değiştirmek dert edinmenin büyüklüğüyle alakalı, bu dertliler önce kendini değiştirir iyiliğe güzelliğe dönüşürler, sonrasında dert dolu heybeleriyle dünya üzerinde yürürler, kıta kıta gezerler, kimsesizlerin kapısını çalar, ağlayanın gözyaşını siler, aç olanı doyurur, kederli olanın koluna girer…
Yürürler de yürürler… Onlar ölmez yüreklerde yaşarlar, iz takip eder, iz bırakırlar…
Var mı takip ettiğimiz bir iz ve iz bırakmak gibi bir derdimiz, varsa yaşıyoruzdur, yoksa yokuzdur. Nefes alıp verdiğimize göre, bugün ne yapabilirim, nasıl bir dertliye çare olurum diye düşünmek ve düşünceyi eyleme geçirmek Gazze’yi de Doğu Türkistan’ı da ve diğer zalim çizmesi olan bütün yerleri kurtarır vesselam.
Bir zamanlar “asala” terör örgütü vardı o bitti “pkk” başladı. o da kendini feshetti şimdi “Terörsüz Türkiye” başlıyor mu? Terörde onca insan öldü, onulmaz yaralar açıldı, onca mal zayiatı oldu; düşmanlarımızdan başka kim kazandı? Aklıselim, kalbiselim düşünmek ve hissetmek varken niye buna tevessü
Cuma namazı ile başlayan bereketli hareketlilik 2 gün boyunca (9-10 Mayıs) devam etti. Emir Sultan Camii, türbesi, meydanı ne zaman hareketsiz ki denirse doğru denir; Emir şehre ruh üflemeye devam ediyor. Fetret devrinden sonra devleti manen kurması, Padişaha kılıç kuşandırması bunun gelenekleşerek
Gülü görmek gülle gülmek, dikeni görmek dikenle ağlamak; hayatın akışında olan şeyler, kaçamadığımız gerçeklik. Gül deyince diken akla gelmez; rengi kokusu güzelliği akla gelir, dikeni ikincildir; ikincillik olmasa birincillik olmaz. Gezelim tozalım eğlenelim, keder dokunmasın, hastalıklar sıkıntıl
Halktan kopuk Hak'tan uzak, gerçekliğe kör bir TV kanalı; Diyanet ‘in Hakkı, doğruyu söyleyen Cuma hutbesinden rahatsız olmuş, rahatsız olmaktan öte ölçüsüz tepki vermiş. Hak haktır, doğru doğrudur, iyi iyidir, haram haramdır, helal helaldir; hevalarını ilah edilenlere göre değişecek değil ya! Hem
Yazının musikisi olur mu ya da musikinin yazısı? Yazının musikisi onu akıcı kılar, anlamı kolaylaştırır, okuma zevki verir. İş harflerde, harfleri anlam katarı ile kelimelere yüklemekte, oradan cümlelere taşımakta. Hisle beslenmemiş, musiki ile çeşnileştirilmemiş cümleler; ne yazana yazma zevk veri
“Yaşamak yaralanmaktır, yaralanmıyorsanız yaşamıyorsunuzdur” sözüyle adeta çarpıldım, yerimden kalktım! Üstad da öyle yaparmış. Bir sözden çok etkilendiğinde yerinden kalkar hayretini ifade edermiş. Benimkisi üst üste geldi; bitmeye yakın programdan nasıl ayrılsam derken bu söz fişekledi, kendimi d