“Yaşamak yaralanmaktır, yaralanmıyorsanız yaşamıyorsunuzdur” sözüyle adeta çarpıldım, yerimden kalktım! Üstad da öyle yaparmış. Bir sözden çok etkilendiğinde yerinden kalkar hayretini ifade edermiş.
Benimkisi üst üste geldi; bitmeye yakın programdan nasıl ayrılsam derken bu söz fişekledi, kendimi dışarıda buldum. Kimseyle konuşmadan bir müddet yürümeli ve yalnız kalmalıydım. Sözün taraveti, halaveti, tesiri bozulmasın diye...
Öyle de yaptım!
Bazen Cemil Meriç'in burcuna yaklaşıyorum; zaten biraz düşünen, arayış içine giren, köklerine inmek isteyen ona selam vermeden geçemez. O “Bu Ülke” için böylesi bir kilometre taşı, bir sütun!
Ülke evimizi, medeniyet kubbemizi, zihin dünyamızı ayakta tutan nice sütunlar var. Yunus gibi Mevlana gibi Hacı Bektaş Veli gibi Mehmet Akif gibi Necip Fazıl gibi Sezai Karakoç gibi ve daha nice isimler... Ahmet Kabaklı’nın ifadesiyle “Kültür Emperyalizmi” ile bu sütunlar yıkılmaya çalışılıyor. 2 asır civarı nice sütunlar yıkıldı, nicesi tesirsiz hale getirildi.
2 asırdır deprem yaşıyoruz!
Bir taraftan da inşa içindeyiz. A. Ali Ural, İmdat Avşar bunun için Bursa’ya geldiler. Ahmet Şevki Şakalar’ın yönetiminde “Dergi Buluşmalarında” konuştular, farkındalık oluşturmaya, nereden geldiğimizi nereye gittiğimize dikkat çekmeye, tabiri caizse yaralarını deştiler, yaralarımızı deştiler, sağ olsunlar çok olsunlar.
Yaralarımızı konuşuyor ve birbirimizi dinliyorsak yaşıyoruzdur; gelecek adına umut verici. “Karabatak ”ve “Türk Edebiyatı”, vd. dergileri bunun için çıkıyor... Köklerinden beslenirken bugüne dair bir şeyler söylüyor, etraflarında haleler oluşturarak yeni kalemler, yeni sesler yetiştiriyorlar.
Dergilerinin çıkış neden ve niyetlerini, işin zorluğunu, zevkini dile getirdiler.
3. Dünya Savaşının içinden geçtiğimizi, sadece büyük devletlerin dahil olmadığını, onun için yeni ittifaklar geliştirmemiz gerektiğini “Türkçe Konuşan Ülkeler” gibi ifade etti İmdat Bey.
Gazze ve Doğu Türkistan konuşuldu; böyle yaralılar meclisine yakışan da oydu zaten.
Şakalar’ın Atıf Bey’e “Atıf Ural kendisini nasıl tanıtır?” sorusuna verdiği cevap programının, evvelinde insanın özünü anlattı. “Dünyanın en zor sorusunu” kısa ve naif bir cevapla cevaplamaya çalıştı, yaralılar! Anladı anlayacağını...
Edebiyat zevkiyle fikir ziyafeti çekildi, dinleyici sıkılmadı yaşadığını fark etti, sorumluluğunu idrak etti, hoşça vakit geçirdi.
Kayseri’yi yazan Urfa’yı yazan var olduğunu söylenirken Bursa’yı yazan ismi geçmedi. Bursa için eksiklik değil mi? Eksikliği Tanpınar tamamlıyor denirse bugünde yeni Tanpınarlar lazım denir.
Böylesi bir programı tertipleyen Yıldırım Belediyesi teşekkürü hak ediyor, geniş katılımlı daha nicelerin olması dileğiyle...
Evet yaramız varsa yaşıyoruzdur; ne kadar yaşadığımız yaramızın şiddetinden bellidir.
Derdi olan dergi çıkarır ve de dert dağıtır, ne mutlu dergi çıkarana vesselam.
Cuma namazı ile başlayan bereketli hareketlilik 2 gün boyunca (9-10 Mayıs) devam etti. Emir Sultan Camii, türbesi, meydanı ne zaman hareketsiz ki denirse doğru denir; Emir şehre ruh üflemeye devam ediyor. Fetret devrinden sonra devleti manen kurması, Padişaha kılıç kuşandırması bunun gelenekleşerek
Gülü görmek gülle gülmek, dikeni görmek dikenle ağlamak; hayatın akışında olan şeyler, kaçamadığımız gerçeklik. Gül deyince diken akla gelmez; rengi kokusu güzelliği akla gelir, dikeni ikincildir; ikincillik olmasa birincillik olmaz. Gezelim tozalım eğlenelim, keder dokunmasın, hastalıklar sıkıntıl
Halktan kopuk Hak'tan uzak, gerçekliğe kör bir TV kanalı; Diyanet ‘in Hakkı, doğruyu söyleyen Cuma hutbesinden rahatsız olmuş, rahatsız olmaktan öte ölçüsüz tepki vermiş. Hak haktır, doğru doğrudur, iyi iyidir, haram haramdır, helal helaldir; hevalarını ilah edilenlere göre değişecek değil ya! Hem
Yazının musikisi olur mu ya da musikinin yazısı? Yazının musikisi onu akıcı kılar, anlamı kolaylaştırır, okuma zevki verir. İş harflerde, harfleri anlam katarı ile kelimelere yüklemekte, oradan cümlelere taşımakta. Hisle beslenmemiş, musiki ile çeşnileştirilmemiş cümleler; ne yazana yazma zevk veri
“Yaşamak yaralanmaktır, yaralanmıyorsanız yaşamıyorsunuzdur” sözüyle adeta çarpıldım, yerimden kalktım! Üstad da öyle yaparmış. Bir sözden çok etkilendiğinde yerinden kalkar hayretini ifade edermiş. Benimkisi üst üste geldi; bitmeye yakın programdan nasıl ayrılsam derken bu söz fişekledi, kendimi d
Depremi çok konuşuyor da depremin dersini, öğretisini, hikmetini hakikatini konuşmuyoruz ya da az konuşuyoruz çünkü bir kaç yüzyıl önce kuvvetli bir medeniyet depremi yaşadık; artçı şoklarıyla yaşamaya devam ediyoruz! 28 Şubat’ta “deprem ilahi ikazdır” diyeni hapse attık, daha yeni İstanbul'da söz