Bizlere toplum olarak tatil algısı, bulunduğumuz şehirden uzaklaşıp deniz manzaralı bir otelde geçirmek olarak oluşturuldu maalesef. Örneğin ‘Bu sene tatile nereye gidiyorsun? ‘ sorusu da bu algıdan meydana geldi. Tatil süreci, bir mekan ile özdeşleştirildi.
Kabul gören cevabı hazır olan bu soruya afili bir cevap veremeyecek olan kişiler, bu durumu bir sorun olarak görmeye başladı. Daha kötüsü kendince havalı bir tatil yapmaya imkanı olmayanlar, bu kısa dinlenme dönemini psikolojik bunalımda olarak heba etmekteler.
Bu mutsuzluk halinde özellikle sosyal medyanın büyük payı olduğunu düşünüyorum. Kişi, avucunun içindeki başka hayatlara bakarken acımasız bir kıyaslama yapmakta.
Bu kıyaslama, akabinde kişiye başarısızlık duygusunu hissettirmekte. ‘ Yeterince para kazanamıyorum, bu hayatta gereken imkanlara sahip değilim, haliyle bu fotoğraftaki insanlar kadar mutlu olamıyorum. ‘ Yanılgısını içinden defalarca tekrarlamakta. Size de tanıdık geldi mi bu ifadeler?
Oysa tatil, insanın zihnini sıfırlama zamanıdır. Yapmaktan keyif aldığımız işleri aheste bir şekilde yapabildiğimiz, sevdiklerimize zaman ayırabildiğimiz, yarını düşünmeden anın tadını çıkarabildiğimiz dinlendirici saatlerdir.
Tatil, huzurdur sevgili okurlarım. Ve insan huzuru içinde barındırır, baktığı her manzaraya onu taşır. ‘ Baktığın bensem, gördüğün sensin misali çehresi deniz manzarasında da olsa bir dost masasında da olsa içinde var ettiğini yaşayacaktır insan.
Bu arada sosyal hesapta görmüş olduğunuz o tüm efektli, kahkahalı fotoğraflar sadece bir kare… O çekim anından sonra kişinin karşısında eşsiz bir vadi de olsa kişi yine kendi ile baş başa kalıyor.
Demem o ki insan nerede olursa olsun yine kendine muhtaç kalıyor.
O halde sevgili okurlarım, bu yazıyı masmavi bir sahilde veyahut evinizin çiçekli balkonunda da okuyor olsanız sahip olduğunuz hayatı sevmenizi, güneşi kalbinizde uyandırmanızı dilerim. Hoşça kalın…
“Ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim!” Ah ah sevgili Cahit Zarifoğlu, sen hele bir de bu günleri görsen! Senin nefret ettiğin çağı mumla arıyoruz, mumla! Hasretle özlemle; “Ah be, ne güzel, ne temiz günlermiş,” diyoruz. Artık sen düşün, ne çirkin, ne acımasız bir çağa denk geld
Gerçekten artık ne söylesem ne tavsiye etsem, bu insanlık nasıl düzelir desem hiç bilmiyorum? Bunca zamandır her durumda ve her zaman bir ümit vardır diye bangır bangır savunan ben, bu insan denen güruh için artık ümit etmek bir yana dursun, cidden insanlık adına utanıyorum. Gün geçmiyor ki kanımızı
Gün geçmiyor ki ülkece başka bir cenderenin içine düşmeyelim. Yine birileri yüreklerimizi paramparça, içimizi huzursuz etmeyi başardı. İşin görünen yüzü bile bu kadar korkunç ve çirkinken, altında yatan pislikleri öğrenmeyi yüreğimiz nasıl kaldıracak hiç bilmiyorum! Her geçen gün bir şeylerin daha d
Hayatta herkesin yükleri vardır. Kiminin istemsizce üstlendiği, kiminin ise üstüne yüklenmiş tüm bu ağırlıklar adeta insanın ilerlemesine engel olan prangalarıdır. Hayatın ağırlığı az geliyormuş gibi bir de insanların birbirine yük olması, zorluk çıkarması ne yazık ki her şeyi daha çekilmez hale g
Özellikle son zamanda insanlar arasında çok ciddi ölçüde bir iletişim sorunu var. Kimse kimseye meramını anlatamıyor, kimse kimsenin dilinden anlamıyor. Bu ister toplum içinde hiç tanımadığımız insanlar arasında, isterse aile içi bireyler arasında olsun hiç fark etmiyor. Net bir özetle insanlar anl
İnsanın bazen karmaşa ve kaos içinde bunalmasına sebep olan şeylere karşı tek yapması gereken kendi iç dünyasına çekilmektir. Sakinleşmek ve dinginleşmekten başka hiçbir yol bizi hayatın keşmekeşliğinden kurtaramaz. Ne kadar söylemesi dile kolay, yapması ise bir hayli zor olsa da emin olun kimlik yo