O, Bursa'nın bağrından doğmuş, eşi benzeri olmayan bir ses.
Atatürk'ün huzurunda şarkı okuma şerefine nail olmuş güçlü bir nefes.
Nevi şahsına münhasır üslubu ve billur sesiyle gönüllerimizi fethetmiş bir yıldız.
O kimselere benzemeyen, yerini kimselerin dolduramayacağı bir kadın...
Müzeyyen Senar... Namı diğer Cumhuriyet'in Divası.
***
"Oldukça kederliydim, konuşamıyor olmak beni kahrediyordu" demişti yıllar önce.
Zira sanatçının dili 5 yaşındayken tutulmuş ve on yıl kekemeliğe mahkum olmuştu.
"Ben de şarkı söylemeye mecbur kaldım, anlatmak istediklerimi şarkı söyler gibi anlattım. Kekeme olmasaydım, belki bugünkü Müzeyyen Senar olamazdım."
Böyle anlatmıştı Müzeyyen Senar, diliyle olan mücadelesini...
Ama henüz küçücük bir kız çocuğu iken, definelerin yalnızca harabe yerlerde gizli olduğunu hissetmiş olmalı ki bu durum onu yıldırmadı.
Ve kendisine bahşedilen, Tanrı'nın bir lütfu olan harikulade sesini keşfederek,
Kaderinde yazgı olan, o alkışların yeri göğü inlettiği yolda, emin adımlarla yürüdü...
Bu yürüyüş adeta bir adayış oldu.
Müzeyyen Senar bütün ömrünü Türk sanat müziğine adadığı gibi, kendisinden sonra gelen birçok önemli şahsiyetlere de kapı araladı.
Kablolu mikrofonu ilk kullanan solistti.
Sanat güneşimiz Zeki Müren de dahil olmak üzere çok sayıda sanatçıyı yetiştirdi.
Hayatı belgesellere, kitaplara, akademik çalışmalara, tiyatrolara ilham oldu.
Türk müzik tarihine, adını altın harflerle yazdıran Senar, 8 Şubat 2015 günü hayata gözlerini yumdu.
Bu dünyadan bir güvercin edasıyla uçup gitse de, geriye unutulmaz eserlerini bıraktı.
Vefatının 6. yıldönümünde, Bursalı sanatçımızı o muhteşem sesiyle yorumladığı şarkıyla anmak istedim.
Dinlerken birçoğumuzu büyüleyen, ruhumuzda tarifsiz hisler bırakan o malum şarkı!
"Şarkılar seni söyler, dillerde nağme adın...
Aşk gibi; sevda gibi, huysuz ve tatlı kadın..."
Işıklar içinde uyu sesinde sonsuzluğu barındıran kadın.
Şarkılarınla ebediyen var olacaksın.
Ben her Çarşamba İstanbul'a giderim. Salı gecesi bir yere gitmeyi ve dostların Salı günü bize gelmelerini hep yarım ağız isterim. Çünkü günübirlik İstanbul gezisinde yorgun ve uykusuz iş koşturmak zordur. Çıkacağınız yoldan sizi alıkoyan kim olursa olsun ona ihtiyacın olanı tebliğ-duyurma en hoş
Çalıştığınız yerde, size verilen görevleri tam olarak yerine getirme çabanız her daim övgü ile takdir edilir. Görevini yerine getirme çabası beraberinde ödün vermeyi ve eksiksiz çalışmayı da gerektirir. Görevi yerine getirme arzusu günübirlik veya gelip geçici olmamalıdır. Eğer bir kişi verilen g
Edebiyat yani yazım sanatı; her yöreye, her dile, her kavme ve her inanışa göre değişir. Gözüm üstünde dediğiniz zaman gözünüzü çıkarıp üstüne koymazsınız. Türkülerimizin edebiyatımızın bir parçası olup hepsi çok hoştur. Ancak bazılarında çok ince bir sanat vardır. Olamayacak bir şeyi olabilirmiş
İnsanlar tarih boyunca bilinmeyen olarak gördükleri her şeyi çözmek ve bilmek için uğraşıp durdular. Her bilinmeyeni çözdüğünde, çözümün içinde inanmanın ne büyük nimet olduğunu görür ancak inadı nedeniyle inkarını devam ettirir. Doğadaki birçok madde, element birbirinden ayrışırken kaynatılarak
Umre seyahatim esnasında, Beytullah'ın her yerinde çekirgeler vardı. Dostuma Çekirgeleri kızartıp yemeyi teklif ettim, az daha istifra ediyordu. - Bunlar eklem bacaklı haram değil mi? diye sorunca; -Peygamberin yediği bir şey nasıl haram olur'u yapıştırdım. Aslında dostumun kanaati doğru idi. Yıl
Arabamızı hazırlayıp yola çıktığımızda bir sürü trafik işaret ve işaretçileri ile karşılaşırız. Trafik lambaları, taşıt giremez, sağa mecburi yön, park yasaktır gibi işaretler trafiğin kazasız belasız yürümesi amaçlıdır. Düşünsenize; zaten keşmekeş olan Bursa trafiğinde bir de işaretleri kald