Arabamızı hazırlayıp yola çıktığımızda bir sürü trafik işaret ve işaretçileri ile karşılaşırız. Trafik lambaları, taşıt giremez, sağa mecburi yön, park yasaktır gibi işaretler trafiğin kazasız belasız yürümesi amaçlıdır.
Düşünsenize; zaten keşmekeş olan Bursa trafiğinde bir de işaretleri kaldırmışsın. Akşama ne bir tane sağlam araba, ne de bir tane kavga etmemiş sürücü bulamazsın.
Düne kadar hayatımızda yeri olmayan trafik işaretleri, motorlu araçların icadı ile hayatımıza girmiştir. Oysa doğumdan itibaren sosyal ve içtimai hayatın içinde olan insan en iyi ahlak bilinci içerisinde hayatına yön vermek zorundadır.
Sosyal sorumluluk bilinci içerisinde hayatına devam eden herkes muhakkak Allah'ı tanıma dürtüsünü kendi içerisinde yaşar. Allah'ı tanıma dürtüsünü yaşamasına rağmen irtibat kopukluğu yaşıyorsa biliniz ki, yapılan icraatlar çevre dininin -desinler, düsturunun ötesine geçememiş, Ebu Leheb'in Peygamberimiz doğunca kurban kesmesi gibidir. "Yetim bir yeğenin zengin amcası olarak üzerine düşeni yapmadı" demesinler diye.
Araf (35-36) : Ey Âdemoğulları! Size kendi İçinizden mesajlarımı size anlatacak peygamberler gelir de, kim sorumluluk bilinci duyar, kendini düzeltirse, onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Ayetlerimizi asılsız sayan ve büyüklenip onlardan yüz çevirenlere gelince, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
Allah; tanınmak ve bilinmek ister. Yarattığı tüm kullarının O'nun varlığını, birliğini, azametini, merhametini velhasıl tüm icraatlarını bildirmek ister. Salimen düşünen herkeste bu kanaat rahatlıkla hasıl olur. Ancak Allah tanınmasının yanında metodolojisi bildirilmiş ahlak ve ibadet içeren bir yaşam biçimini duyurmak ta ister. İşte tüm bu duyuruları yapmak üzere Peygamber de gönderir. Sayıları tarafımızca tam bilinmeyen, rivayetlere göre yüz yirmi dört bin civarı peygamber gelmiştir.
Tüm güzel özellikleri içeren dinin tamamlandığı son peygamber Muhammed Mustafa ile nihayete ermiş ve peygamberlik sona ermiştir.
Uydurulan dine tabi olanlar, daha önce indirilen ancak tahrif edilmiş kitaplardan alıntı yaparak dine teferruat katarlar. Bu şekilde oluşturulan din manzumesinde hem bir daha peygamber gelmez derler, hem de bir sürü peygamber ve benzerinin geleceğini iddia ederler.
Bütün peygamberlerin peygamberlik verilinceye kadar geçen hayatlarında yaptıkları hatalar, günahlar, usulsüzlükler ilahi affa mazhar olur ve peygamberlik sürecinde asla günaha düçar olmazlar.
Ancak dinin tamamlandığı son peygamber Muhammed Mustafa'nın doğumundan itibaren ne bir hata, ne bir günah, ne de bir usulsüzlük bulunmaz. Çünkü O gerçekten Mustafa (seçilmiş, güzide)'dır.
Son Peygamberi kılavuz edinen, onun öğretilerini sorumluluk bilinci içerisinde hayatına uygulayan, ne dünya da ne de ahirette üzülmeyecektir.
Allah'a inandığını, peygambere uyduğunu söylese de Ayetleri eğip bükenler, onları başka bir öğreti ile asılsız veya tevil ile farklı anlaşılır hale getirenler, Kur'an'ı siz anlamazsınız, biz size anlatalım diye böbürlenenler işte onlar direkt cehennemliktirler.
Allah doğruyu duyurmasına rağmen doğrunun üzerini örtenler, onlar asla o yakıcı, kıvılcımı hurma kütükleri kadar olan cehennemden çıkamayacaklar ve ebedi olarak orada kalacaklardır.
Kur'an'da doğrunun, gerçeğin üstünü örtene "kafir" der ve onları iblisin dostu olarak ebedi kalacakları yakıcı ateş mahalline koyar. Artık onlara yardım edecek kimse de yoktur.
Korku ve üzüntü görmeyeceğimiz bir ahiret hayatı için şimdiden peygamberin vahyine uyan ve O'nunla beraber düşünen kullardan olmamız dileğimle hayırlı cumalar.