Yine gündemimiz maşallah (her daim olduğu gibi) çokça yoğun. Bazen boş gözlerle olup biteni izlerken bir anda bir soru dönüyor kafamda. "Niye bizim konularımız her daim bu kadar uç noktalarda? Niye her daim çok önemli, kırmızı alarm seviyesinde?”
Kesinlikle aman bu da sorun mu dediğimiz hiç bir tane bile konumuz yok. Acayip derecede hayatı önem taşıyan olaylarımız oluyor. Günlük bunlar ha, rutin yani ayda yılda olan bir şey değil. Her Allah’ın günü aç o haber bültenlerini, hep bir kaos hakim gündemimizde, ama ne kaos. Hep hayati kararlar seviyesinde geziniyoruz.
Kaç yaşıma geldim “aman bugünde bir şey yokmuş şu haberlerde” kelimesini hiç duymadım ömrümde. Hep ya batıyoruz ya çıkıyoruz, ha savaşa girdik ha gireceğiz, o komşu da şu olmuş bu komşu bunu yapmış, orası bunu demiş biz şöyle karşılık vermişiz. Karadeniz’i bitiyor Akdeniz’i başlıyor. Her daim senelerden beri alt komşularla uğraşırken bir anda üst komşular kıpırdanmaya başlıyor, hop o tarafa kayıyoruz.
Alt komşular zaten her adım karışık orası hiç durulmadı. Allah muhafaza da yayılmaya devam ediyor. İşte bu yüzdendir ki oralarda hep tetik bir haldeyiz. Kendimizi salamadık, dinlenemedik. Hadi dışarısı azıcık durula yazdı diye sevinirken hop içimiz karışıyor, bu tarafı topladım derken öteki taraf giriyor birbirine.
Bebeği gece uyumamış, uykuya hasret anne yorgunluğu var koskoca ülkede.
Vücudu yıkılsa beyni yıkılmıyor ve bir türlü kendini salamıyor. O yüzdendir ki hiç rahat uykuları yok. Her daim beyin tetikte hal öyle olunca da vücudu bir türlü kendine gelemiyor.
Nerden biliyorsun diye sormayın.
Ben yine gündemi takip ettim de baktım büyük büyük olaylar oluyor, enteresan adımlar atılıyor, alışık olmadığımız şeyler dönüyor. Pür dikkat ve yine tetikte şaşkınlıkla izliyoruz bakalım.
Bunlar daha başlangıç adımları...
Bu ülkeye daha uzun süre dinlenmek yok gibi sanırım. Gerçi tek sorunumuz da bu değil nasıl dinlenelim. Maşallah bir problemle uğraşmıyoruz ki bin bir türlü iş var başımızda.
Bazen çok yorulduğumda mental olarak başka ülkeleri düşünürüm ben. Acaba tüm dünya mı böyle diye. Muhakkak herkesin bir derdi vardır ama sanki bizimkisi çok yoğunmuş gibi geliyor bana. Gerçi Gazze’nin Suriye’nin yanında bizimkisi de laf ama. İnsanlar canları avuçlarının içinde yaşıyorlar.
Bizim çırpınışlarımız da bu yüzden zaten yıkılmayalım diye, düşmeyelim diye.
Boşuna mı o uykusuz geceler, bunca çaba bunca uğraş, bunca can...
Koskoca bir harbin içinden çıkabilmişiz, sanmışız ki bitmiş o günden beridir bir başka savaşın içindeyiz biz. Var olma, ayakta kalabilmek savaşı bu. Biz 100 yıldır görünmezlerle savaşıyoruz. Sözde bir muhatabımız yok ama uğraşmadığımız devlet yok mübarek. Her koldan cephesiz savaş halindeyiz hala...
Böylesi de bir başka zormuş nerden ne geleceği belli olmayan görünürlüğü olmayan hayaletlerle savaşmak ayrı bir yükmüş insana.
Var ama yoklar, yoklar ama varlar...
Anca maşaları ile muhatap olabiliyoruz.
Şu anda bir maşa ile uğraşıyoruz zaten.
50-60 senemizi aldı bu maşa meselesi, öyle hafif bir şeyde değil. Kaç can gitti sayısını bilen yok.
Sözde savaş halinde değiliz.
Bu yüzyılın belası da başka bir belaymış bitiremedik gitti. Bitecek diyorlar, bakalım...
Kendimizi bildik bileli varlıklarına o kadar alıştık ki bitebilecek olabilmesini bile şaşkınlıkla izliyor ve dinliyoruz. Ve tetikleniyoruz da aynı zamanda.
Dediğim gibi en azından (dahası da varda neyse saymayalım o kadarını çok da geriye gitmeyelim) bir 200 yıldır rahat yüzü görmediğimizden rahatlık ne demekti onu bile unutmuş olabiliriz.
İhtimali bile bir garip yapıyor bizi. En azından 3-4 kuşak bu kelimeyle çok haşır neşir olamadı nasip olmadı.
Şuan ki nesil "rahatız ya" numarası yapıyor anca.
Deniyoruz... Numaradan da olsa acaba ucundan kıyısından yakalayabilir miyiz denemesi yapıyoruz. Gibi gibi o da...
Küçük şeylere tutunma çabası bizimkisi.
Olur mu sahiden de denemesi bu bizdeki.
Belki çaktırmadan ucundan köşesinden yakalayabiliriz belki uğraşı... Ne derseniz deyin artık adına.
Muvaffak oluruz inşallah ne diyeyim.
Çabamıza sağlık be...