Önüme şu sıralar o kadar çok başı boş köpek videosu ve saldırısı çıkıyor ki. Ve ben her gece bilmem kaç tane köpeğin bağırışları, çığlıkları ile uyuyorum.
Artık şaka maka işler çığırından çıkmaya başladı.
Ve Yunuseli bölgesi level atlıyor bu konuda.
Daha 2 gün önce öyle çok uluma öyle çok köpek havlamasına şahit olduk ki en son eşim camdan sarkarak sokağa bakmak gereksinimi duydu, gecenin bilmem kaçı, sabaha karşı bir vakitte.
Döndü bana "sürü geçiyor sokaktan" dedi "şu an işe gittiğimi düşünsene" dedi " şimdi dışarıda olsam onlarla burun burunaydım, kim kurtaracaktı beni bu saatte, imkânı yok sağ çıkamazdım"
Çıkamazdı...
Ve bu tür buna benzer konuşmaları biz çok sık tekrar eder olduk şu sıralar.
Tek sorun bizim taraflarda da değil genel olarak kent bu şekilde. Annemlerin mahalle acayip güzel hele akşam gece daha da güzel oluyor serin serin güzel geziliyor. Geziliyordu...
Artık sokağa çıkmaya korkuyorlar. Gezmeye cesaret edende elinde koca sopalar kalabalık olarak geziyorlar. Şaka değil gerçek... İlk gördüğüm de şok olmuştum bu ne böyle diye.
Aynı köyde gezdiğin gibi elde sopa yürüyüşe çıkıyor millet. Neden? Büyük ihtimal Kopek çıkacak karşısına, kendini savunması gerek.
Eskiden gece 12-1 fark etmeksizin alır başımızı yürüyüşe çıkardık korkusuzca hiç de aklıma gelmezdi ki bir hayvan çıksın karşıma da ben tedirgin olayım, öyle bir korkumuz endişemiz yoktu.
Şimdi öyle çoğaldı ki öyle fazlalar ve besililer ki.
Hele ben çıkıp da hayvanlar aç diye bağıranları hiç anlamıyorum.
Bu hayvanlar tokluktan nerelere saldıracakları şaşırmış durumdalar.
Bir bana mı anormal geliyor bu genel halleri?
Sadece köpek de değil kedilerde aynı şekilde. Biz iyilik yapıyoruz diye bu hayvanlara artık kötülüğümüz dokunuyor farkında değil miyiz?
Bu mamalar genetiklerini bozdu hayvanların lütfen artık şunu bir anlayalım.
Kabul edelim, en azından bir düşünelim.
Ne oldu da böyle oldu, eskisiyle bugünün farkı ne?
Bizde hep sokak hayvanları vardı ezelden beri ama bu kadar rahatsızlık olmuyordu. Şimdi hat safhada her anlamda, acayip bir çoğalma fazlalaşma ve anormalleşme var.
Öyle çok kedi severdim çocukluğum kediler yüzünden annemle hep kavga halinde geçti. O hayvanları içime sokasım gelirdi. Şimdi ne yalan söyleyeyim yaklaşamıyorum bile çünkü elimi versem kolumu koparıyorlar. Yanlarında adım atmaya korkar oldum. Ne bir çekinceleri ne korkuları ve hatta enteresan bir şekilde korkusuzlukları var artık hayvanların. Bir haller var hayvanların genelinde. Yoksa çok akıllı hayvanlardır kediler mesela. Ama bir başkanlık var artık hepsinde. Artık bünyelerinde ne korku ne çekince ne bir tetikte olma hali...hiçbir şey yok.
Sitemiz kedi kaynıyor, adım başı birine çarpıyorsun yanlışlıkla ama bina içinde kol kadar fareler dolaşıyor. Kapını bir açıyorsun kedi gibi bir fare kapı önü paspasında uzanmış yatıyor. Yatıyor Yatıyor... kedi gibi...
Ve öyle çok çoğalıyorlar ki ben artık şaşkınım. Yine mi diye diye geziniyorum.
Eskiden bu kadar mıydı inanın hiç bilmiyorum, böyle bir dertten de muzdarip olanı dinlemedim ama şu an nerde konusu açılsa hemen herkes " ya kediler bu kadar sık doğum yapar mıydı?" sorusunu birbirlerine soruyorlar.
Kısacası her zaman ve her yerde olduğu gibi biz bu işin de dozunu fazla kaçırdık. Her şeyin fazlası zarar ve biz ufak ufak derken çok büyük bir zarar ziyanlığın önünü alamayacak kıvama geldik.
Hem kendimize hem hayvanlara yazık ettik.
İyilik iyilik derken en büyük kötülüğü yaptık; genetiklerine zarar verdik hayvanların.
Aç kalmasınlar derken bizi yiyecek kıvama geldiler.
Şu televizyonu açmaya gelmiyor. Bazen canım sıkılıyor gezineyim diyorum akşam bakınayım şöyle diyorum. Millet çatır çatır dizi izliyor fanatik gibi, belki benimde dikkatimi çeker diyorum. İlla bir yerde konu dizilere geliyor. Her defasında bense bilgisiz öylece dinliyorum. Nasıl bir hazla anlatılıy
Yine gündemimiz maşallah (her daim olduğu gibi) çokça yoğun. Bazen boş gözlerle olup biteni izlerken bir anda bir soru dönüyor kafamda. "Niye bizim konularımız her daim bu kadar uç noktalarda? Niye her daim çok önemli, kırmızı alarm seviyesinde?” Kesinlikle aman bu da sorun mu dediğimiz hiç bir tan
Çekirge’nin, tarif edemediğim ama beni hep mutlu eden bir yanı var. Daha bu sabah Zübeyde Hanım tarafına doğru çıkarken, ovadan hafifçe rampaya tırmanmaya başladık. Bir an fark ettim ki, gülümsüyorum. Yol boyunca uzanan o koca ağaç gövdeleri, sabahın serin esintisi, havanın berraklığı… O an, içimden
Çok çabuk dalıyoruz dünyanın aslında olmayan ama bize varmış gibi gözüken ışıltısına… Bu yüzden öyle bir maddiyata bağladık ki her şeyi kesinlikle mutluluğu yakalayamıyoruz. İnsanlık olarak böyle bu ve haliyle herkes mutsuz. Tüm dünyayı ele geçiren bir buhran oldu bu. Aradan sıyrılıp gerçeği göreni
Yolun yarısını yarılamışım, gelmişim 30 küsur yaşına, hala ama hala yontmaya çalıştığım ama bir türlü muvaffak olamadığım bir iki de değil tonlarca huyum var, alışkanlığım var, bırakmak istediğim, kurtulmak istediğim özelliklerim var. Ama neredeyse hiçbirini kontrol altına almayı başaramadım. Dönüp
Nasıl da saniyeler içinde hepimiz için tüm dertler sıfırlandı. Ne saniyeleri, saliseler içinde neyin önemli olduğunu çok stresli bir şekilde öğrendik. Yine yine yine... Bu öğrenme durumu hiç bitmiyor bizde ama çünkü balık hafızası taşıyoruz biz. Yine ülkemizin en önemli değişmez gerçeği ile yüzleş