Güzel niyetlerle toprağa bir tohum ekilir. Her gün can suyuyla beslenir. Ardından tohum çatlar, karanlıktan aydınlığa doğru yol bulur ve büyümeye başlar. Aydınlığa çıkınca güneşle, bulutla, rüzgârla, yağmur damlalarıyla tanışır. Hava şartlarına uyum sağlamayı öğrenir, köklenip büyür ve en olgun zamanda toplanır. Ezilir, un ufak hale gelene kadar bitmez çilesi; suyla karışır, ardından hamur olur. Bekler, dinlenir ve en zor an gelir: ateşle buluşma. Ateşle mesafe ve zaman çok iyi ayarlanmalıdır ki ekmek ne yansın ne de çiğ kalsın. Somuncu Baba da mesafesini ve zamanını ayarlamayı öğrenir yıllar geçtikçe; pişer bir ekmek misali kendi fırınında.
Düşünce de tohum gibi değil midir? Ekeriz zihnimize; zaman ayırarak, emek vererek büyütürüz kişisel düşüncelerimizi. Mesleklerimiz, düşünce tohumlarımızın meyvesidir. Okullara gider, orada eğitilir; sonrasında öğrendiklerimizi icra ederiz. Somuncu Baba da bildiklerini aktarmak adına yapacağı ekmeklerle aç olanları doyurmak, manevi açlık çekenlere “ekmek olmak” için yola düşer. Bursa’da karar kılar ve fırınının ateşini yakar. Kendi gönlünde yanan ateşi de paylaşmak ister.
Yıldırım Bayezid, o dönemlerde Bursa’da Ulu Cami’yi inşa ettirmektedir. Somuncu Baba ise Ulu Cami çalışanlarına ekmek dağıtarak onlara destek olurken inşaat devam eder. Oradakileri maddi ve manevi doyuma ulaştırırken, temeller de manevi sağlamlıkla atılır. Ulu Cami’ye eli değen, tuğla taşıyan her kişinin Somuncu Baba’nın izini taşıdığı söylenir. Somuncu Baba’nın babası Horasan erenlerindendir; halk içinde hakkı anlatarak babasından miras kalan felsefesini sürdürür.

Yıldırım Bayezid’in damadı olan Emir Sultan Hazretleri, bir gün Ulu Cami’yi teftişe gittiğinde Somuncu Baba’yı görür. Etrafına toplanan insanları ve söylediklerini işitir. Hayran kalır, fırınının nerede olduğunu sorar. Bir gün elinde çömleğiyle Somuncu Baba’nın fırınına gider. “Dolu başak eğik olur” sözünün vücut bulmuş hâliyle karşılaşır. Emir Sultan Hazretleri, Somuncu Baba’nın hak âşığı olduğunu bir kez daha anlar.
Pınarbaşı’nın üst taraflarında, Uludağ’ın eteklerinde bulunan fırına bugün bile ulaşmak zordur; tepede olması nedeniyle bedeni yorar. O zamanları düşünürsek, yollar bu kadar açık değildir; ulaşım at arabalarıyla sağlanmaktadır. Her gün o kadar kişiye ekmek yapıp kendi elleriyle dağıtan Somuncu Baba’nın bizlere kadim bir iz bıraktığını görmekteyiz. Bugün anısı hâlâ yaşatılmakta, devam etmektedir. Fırının yanında bugüne uygun bir mutfak yapılmıştır. Sabahları namazdan sonra çorba ve ekmek dağıtılır. Ramazan ayında da iftar verilerek gelenek sürdürülmektedir.

Her şey toprakta düğümlenir. Yaşamak, barınmak ve doymak için toprağa ihtiyaç vardır. Toprak; saklar, gizler, ısıtır, soğutur. Gerekirse toprağı ekersin, sularsın; kap, kacak ve ev yaparsın. Toprağa ne ekersen onu verir. Gönül de toprak gibidir; sevgini, öfkeni, korkunu saklar, korur, zamanı gelince açığa çıkarır. “Ne ekersen onu biçersin” sözü, atalarımızdan gelen öz bir bilgidir. Somuncu Baba da gönüllere kardeşliği, paylaşmayı, birliği ekenlerdendir. Yaklaşık 600 yıldan fazladır ektiğini biçmekte; bizler de Bursa’da yaşayanlar olarak onun manevi rızkından, kadim mirasından yararlanmaktayız.
Ulu Cami hakkında Üftade Hazretleri’nin hocası Hızır Dede’nin söylediği bir söz vardır; hatta kabrinde de yazılıdır. Bu yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Ey Ulu Cami! (Uluları toplayan) uluların toplandığı yer.
Seni gece ve gündüz ziyaret edenlere müjdeler olsun.”
İnsan, kendi kişisel tarihinde yaşadığı olumsuz hadiseler sonucunda kendini iyi hissettiği, ruhuna iyi gelen yerleri bile unutabiliyor. İki satırla ne çok şey anlatmış Hızır Dede Hazretleri… Ulu Cami’nin manevi değerini, ruhumuzun ekmeğini bizlere hatırlatmakta. Haftaya kaldığım yerden devam edeceğim. Keyifli hafta sonları dilerim.