Bugün biraz toplumun kabulleri üzerinde duralım. Çünkü biliyoruz ki insanı etkileyen en önemli unsurlardan birinin yaşadığı çevre ve bu çevreyle beraber deneyimledikleri olduğunu biliyoruz. Toplum ve toplumun geliştirdiği “sağlıklı insan profili"!
Toplumun “sağlıklı insan profiliyle” ilgili bir kabulü var. Mesela mı?
Mesela X kişi çok mutlu görünüyorsa,
Mesela X kişi insanlarla herhangi bir konuda tartışmaya girmiyorsa,
Mesela X kişi her zaman onları da haklı çıkaracak tarafları görüyor ve susuyorsa,
Mesela X kişi her zaman bardağın dolu tarafını görüyor ve boş tarafa gözlerini yumuyorsa “psikolojik olarak sağlıklı bir insan”tanımlamasını yapıveririz. Böyle bir ön kabul geliştiririz.
Halbuki tüm bunların da acıdan kaçma yöntemi olabildiğini fark ettiğimizde işin seyri çok değişiyor.
Mesela mı?
Mesela biliyoruz ki aslında bardağın boş tarafını görmek bir doldurma sorumluluğunu dagetiriyor,
Mesela yapılan haksızlığa şahit olmak hakkı savunmayı haksızın karşısında durmayı da gerektiriyor,
Mesela haklı olduğunu görmek bazen karşı tarafla tartışmayı, çatışmayı dagetiriyor.
Tüm bunları reddetmenin yani bu sorumluluktan ve aslında acıdan kaçmanınbir yolu da işte o başta saydığım insan profiline bürünmekten geçiyor.
Bu meselalar bitmez ama öncelikle toplum olarak zihinlerimizdeki “sağlıklı insan profilini” değiştirmekte fayda var. Eğer toplumun sağlıklı insan profilini değiştirebilirsek sürdürmekte olduğumuz bu kaçınma yöntemleri yerine yeni şeyler geliştirmek çok daha kolay olacaktır.
Karar vermekten daha zor olan bir şey varsa o da karar vermemektir. Bunu bir örnek üzerinden anlatmaya çalışacağım. Yakınlarımdan biri tatile gitmek istiyordu. Bunun için belli kriterleri vardı: Muhafazakar bir yer olmalı, fiyatı uygun olmalı, boykot ürünler satmamalı, çok uzak yer olmamalı, çocukl
Olumsuz duygular hissetmek bizi çok rahatsız eder ve bir an önce o rahatsızlıktan kaçmak isteriz. Bazen telefona sarılırız, bazen dizi izleriz, bazen de uyuruz. Hepimiz kendimize bir kaçış yöntemi buluruz. Bu kaçış aslında bir baş etme yöntemidir. O olumsuz duyguyu yaşamamak için bir yol buluruz. Am
Çocukluğumuzu hatırlıyorum da kahvaltımızı yapıp dışarı çıkar, günümüzü dışarıda geçirir, akşam ezanı okunurken annelerimizin: “Hadi artık içeri girin ezan oldu!” demeleriyle içeri girerdik. Şimdi ise tam tersi: “Hadi biraz dışarı çık!” demek zorundayız çocuklarımıza. Tabii ki bunun başkahramanı: Te
Şöyle bir tabir var ya hani… x şey seni ya rezil eder ya vezir eder. Bunu ben biraz daha dönüştürüyorum ve diyorum ki: “Dilimiz bizi ya rezil eder ya vezir eder!” Kullandığımız dilin yani kelimelerimizin, seçtiğimiz cümlelerin çok ilginç işlevleri var. Ve gerçekten hayatımızı etkileyecek düzeyde… B
İnsanların bize karşı, diğer insanlara ve topluma karşı yaptığı hataları gördüğümüzde öfkeleniyoruz. Bu öfke onları düzeltme arzusunu ortaya çıkardığı gibi tamamen o insanlardan uzaklaşmayı veya onlarla tartışmayı da arkasından getirebiliyor. Burada iki durum ortaya çıkıyor. İlki bizler, karşımızda
Çay mı kahve mi içersin? Bu iki alternatif sorulduğunda doğal olarak bu ikisinden birini söyleriz. Mesela limonata içmek istiyorum gibi bir talepte bulunmayız. Peki ya ben çayı da kahveyi de sevmiyorsam? Böyle bir durumda ikisini de içmemek gibi bir seçeneğim de vardır. Fakat hadi ayıp olmasın diye