Ebeveynlikle ilgili şu cümleyi hepiniz duymuşsunuzdur: “Mükemmel değil, yeterince iyi ebeveynlik!”
Özellikle kronik kararsızlık yaşayan insanlara baktığımızda kararsızlıklarının en büyük sebebi olarak “Ya seçimimde pişman olursam ya keşke dersem ya seçimim yanlışsa ya sonradan daha iyisini görürsem!” gibi cümlelerinin olduğunu görürüz. Bu en basit bir kıyafet seçme olayından en kritik eş seçme olayına kadar hayatlarının her alanına ve her anına yayılmış vaziyettedir. Burada özellikle iki düşünce hatasından bahsedebiliriz: Biri ya olursa düşünceleri, diğeri mükemmeliyetçi düşünceler…
Yukarıda örneklendirdiğimiz ya olursa düşüncelerine yakından baktığımızda kritik iki konuyla karşılaşıyoruz. Karar almak, riskli bir eylemdir. Üzerine sorumluluk almayı gerektirir. Verdiğimiz kararın sonuçlarından da emin değilizdir. Seçimlerim beni istediğim sonuca götürmezse ve insanlar beni eleştirirlerse, rezil olursam gibi düşüncelerle kaygımız tavan yapar. Doğal olarak kararımızı ertelemek veya hiç karar almamak isteriz. Bu durumu tedbirli hareket etmeyi seven insanlar daha sık yaşarlar.
Bir diğer ya olursa konusuysa, verdiğimiz kararın sonrasında duygusal olarak olumsuz hissetmekten korkarız. Ya pişman olursam ya suçlu hissedersem… Bu duyguları yaşamak çok zor gelir. Ve yine kişi karar vermeyerek bu hisleri yaşamaktan kaçar. Veya olumsuz hislerden kaçtığını zanneder. Çünkü sürekli kararsızlık yaşamak ve bu kararsızlığa göre hareket etmek de arkasından kendimizi suçlu hissetmeyi ve pişman olmayı getirir. Yani her yol dikenlidir. Ben bu yoldan gitmeyeceğim demek bile diğer dikenli yolu seçmek demektir. Kısacası dikenlerden kaçış yok.
Mükemmeliyetçi düşünce yapısına baktığımızda kişi, daima en iyiyi, en güzeli, en doğruyu arama modundadır. Sürekli olarak bunun için çabalar. Peki patolojik bir şekilde mükemmeli bulmaya çalışmanın insana nasıl bir getirisi olur?
Tabii ki getirisi olur. Getirisi olmasa insan bir dakika orada durmaz. Nedir peki bu getiri? Kişi mükemmeli bulmaya çalışırken karar vermez. Karar vermediği için hala bir ümidi vardır: Daha iyisini muhakkak bulacaktır. O esnada karar veriyor olmak, müthiş bir acıdır. Çünkü belki de geri dönüşü olmayan yola girilmiştir. Veya artık o kadar da özgür hareket edemeyecektir. Kişi aslında karar vermeyerek acıdan kaçıyordur. Yani kesinlikle bir getirisi vardır. Kısa süreliğine de olsa rahatlıyordur. Fakat karar vermemek, her seferinde biraz daha çamurun içine batmak anlamına gelir. Karar vermedikçe karar vermeyesi gelir bu artık otomatikleşmiştir. Sonuçta, hayatını yaşayan değil sadece seyreden konumuna gelir. Sırf mükemmeli bulmak uğruna yeterince iyi olanları da kabul etmez. Hayatı çok sığlaşır. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak deyiminin vücut bulmuş halidir o an bu yaşadıkları. Mükemmeli geçtik, yeterince iyi olanı da kaybeder. Ve bu kayıplarla bir anda hiç istemediği pişmanlıkların içinde bulur kendini.