Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Yanık devreler

Yazının Giriş Tarihi: 14.11.2024 06:25
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.11.2024 20:57

Bazen ne kadar çok sıkılıyoruz değil mi şu şehirlerden. Hep aklımızın bir köşesinde alıp başımızı bir cesaret köye yerleşme fikri var.

Nedense son senelerde hepimiz için moda akımı gibi bir şey oldu şu köye yerleşme fikri.

Çünkü çok bunalıyoruz, çok sıkılıyoruz çünkü koskoca devasa şehir de nefes alabilecek bir yer yok, açık hava da klostrofobi geçiriyoruz. Beyinlerimiz o kadar dolu o kadar karmaşık ki sadece bir kaç saniye durulsa rahatlayacak ama ne mümkün, her yer uyaran her yer ışık her yer ses eee haliyle durmaksızın son hızda çalışınca ısınma yapıyor sonra yanıyor devreler. Yanık yanık leş gibi yanmış beyin kokusuyla geziyoruz.

Sonra bu insanlığa ne oldu, bu toplum neden delirdi, ne oldu da tüm halk akıl sağlığını kaybetti diye sorup duruyoruz. Paneller konuşmalar seminerler falan düzenliyoruz baya ciddi ciddi öğrenmeye çalışıyoruz ama gözümüzün önündekini görmüyoruz.

Baya oldu gece yarısına yakın köyden çıktık geliyoruz Bursa ya, karanlığa öyle alışmışım yolculuk esnasında fark etmeden iyi de gelmiş, şehre bir girdik uzun bir süre, hatta ev yolunun yarısına kadar gözlerimi açamadım. Neden? Öyle ışık var ki her yer ışık her yer ama adım başı, ses olabildiğince yüksek ses, hem ses hem ışık... Kısacası her yer uyaran. Beni bir bunalttı, zifiri karanlıktan çıkıp güçlü bir yapay ışığın ve sesin içine düştüm ve mahvoldum.

İlk sözüm de " biz bu ses ve ışık cümbüşünün içinde nasıl yaşıyoruz, mahveder bu insanı " dedim. Evet, fark etmeden mahvoluyoruz. Hem de baya güçlü bir etken tarafından yok ediliyoruz. Biz ne olduğunu anlamadan beyinlerimiz ölüyor. Burası bir gerçek...

Şimdi bizim için güzel zevkli bir hayal ama acı bir gerçek olanda sıra. Köy hayatı...

Şehirde yaşayan bizler için beynimizin bir köşesinde daima duran o şahane fikir. Kısacası küçük gözüken ama dev hayalimiz.

Neden?

Çünkü bizim hayallerimizdeki düşlediğimiz gibi değil gerçeği. Biz ne düşlüyoruz; tatlış ama zevkli ve kullanışlı güzel bir ev, özellikle önü bahçeli... Üç beş tavuk, bir iki keçi, bir kaç ördek kaz, kedi köpek, belki tavşan, üç beş sıra ekip biçmek, işte iki sıra domates salatalık biber falan filan. Gerisi, noksan işte açık hava bol gıda güllük gülistanlık...

Ne çalışmak var bu hayalde ne hayvan bakımı var ne ihtiyaç giderme var ne emek var ne cefa var ne hava var ne su...

İşte bizim adına köy hayatı dediğimiz hayallerimiz bu şekilde üç aşağı beş yukarı.

Peki, gerçek ne?

Gerçek bunun tam tersi işte.

Kan Ter gözyaşı...

Bir emek var ki ortada, biz şaşarız varlığına.

Bu bizim hayalimiz dediğimizi de Instagram’dan gördük ha altı üstü. Nerden çıktı bilinmez ama bir anda bir türediler, bir anda fethettiler bizi.

Bu ülkede öyle bir hayat yaşayışı yok maalesef.

Başka memleketleri bilemem.

Ne öyle bir Köy var ne de öyle hayatlar. Varsa da (ben daha hic görmedim ) tek tükdür.

Maddi kaygısı olmayacak kadar zengin bir insanın merakı vardır böyle bir yaşama işte anca o yapabilir bunu.

Ama gerçi daha Rahmi Koç beyefendi bile rahat rahat plansız programsız şöyle bir kere bile bir gününü denize girip plajda aylaklık ederek geçirememiş. Ona nasip olmayan bize hiç nasip olmaz.

Köy yaşamını bilmeyen de böyle sanıyor oraları yüzden onların özlemi apayrı.

Ben yakinen aşinayım ama yine de arada bende kurarım böyle hayaller yalan değil, düşünmesi bile iyi geliyor insana yalan değil. Ama işte gerçek öyle değil. Sonra diyorum " Nagihan saçmalama öyle bir dünya yok. "

Nasıl zorluk olduğunu, zengin fakir fark etmeksizin nasıl emek, zaman istediğini biliyorum.

Ama işte bu kargaşada içte bir yerde rahatlama isteği duyuyor insan otomatikman da düşünceler hayaller kayıyor oralara.

Bu kapalı havalar gerdi de beni sıkışmış hissettim baktım dalmışım oturduğum yerde.

Bunları hayal ederken buldum kendimi...

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.