Bi gün trafikteyiz, Bursa malum trafiksiz saati yok artık mübarek. Şu saatte çıkayım da trafiğe kalmayayım diyecek bir zaman dilimimiz yok. Eskiden iş çıkış giriş saatleri tıkanık olurdu yollar şimdi o saatlerde adım atamıyorsun zaten de diğer saatlerde artık tahmin edilemez oldu.
Artık saat gece 22’de trafik beklediğimi biliyorum şoklar içinde, bu da neyin trafiği Allah aşkına diye diye.
Ama konumuz trafik değil, konumuz; bir yerden bir yere varana kadar denk geldiğimiz insan manzaraları, kavgalar, bağırışımalar, atışmalar, sinirli insan sayısı...
Bi gün eşim isyan etti artık öyle çok denk geldik ki kavga gürültüye o günde, "Bu ne ya, ne oluyor bu insanlara, neden bu kadar gergin herkes, adım başı kavga, adım başı tartışma, sinirlerim bozuldu..."
Hakikaten kimsenin kimseye tahammülü kesinlikle yok, şöyle saniye duraklamaya, ayağıyla frenin ucuna dokunmaya zerre toleransı yok. Kırmızı ışığa zaten toptan gıcığız, yayaları elimizden gelse sokağa salmayacağız velhasıl kelam savaş alanı gibi trafik özellikle akşam saatleri.
Durdum bi düşündüm durum vahim, ortalık duman, son iyi değil... Peki haksızlar mı?
Kesinlikle değiller. Direk içime haksızlar mı sorusu düştüğü anda duraksamadan verdim cevabımı. Kimse haksız değil...
Bir kere sorun trafik değil onda bir anlaşalım.
Eşime de dedim ki " haksızlar mı? Onca koşturma, geçim telaşı, hayat koşturmacası, yetişebilme derdi, yetebilme korkusu... uzar da gider ,normal değil mi bunlar? Kolay şeyler yaşamıyoruz malum, hayat akıp gitmiyor bizde sırtımızda taşımak gerek büyük emek vermek gerek kan göz yaşı alın teri akıtmak gerek. Hal böyle olunca normal değil mi bu kadar tahammülsüzlük..." cevap vermedi.
Öyle yorgunuz ki bedenen değil bakın kafa olarak. Çok zor meşakkatli olmaya başladı yaşamak, geçinmek, yetebilmek...
Artık öyle değişken ki piyasa takip etmek şöyle dursun artık fiyat algımızı da kaybettik, nevrimiz ,doğrumuz, yanlışımız da şaştı.
Ben artık nerde kaldığımızı dahi hatırlamıyorum.
Hayat zor dünya zor gördüklerimiz zor görmediklerimiz zor. Kolay hiçbir şey kalmadı dünya da. Hiç bir zaman ferah bir ülke olmadık evet hep bi sıkıntımız derdimiz vardı. Her nesil kendine has buhranlar geçirdi.
Bu piyangoda bize vurdu.
Ama şimdi dünya Küçüldü her şeyi alenen görür bilir duyar olduk. Yokluğu da varlığı da.
Allah’ın verdiği nimetlerde sıkıntı yok anladık bunu sorun insanlardı. Sorun insanoğlunun adaletsizliğiydi...
Sorun vicdansızlığımız, ahlaksızlığımız, utanmazlığımız.
Ve bütün dünya tüm çıplaklığıyla her şeyi görünce artık azı da çoğu da ,tahammül kelimesi bizi terki diyar eyledi.
Aradaki devasa boyuttaki adaletsizlik hepimizi dibe vurdu. Karşılaştırma yapar olduk ,ölçer tartar olduk, sorgular olduk. Böyle olması lazım iken neden böyle der olduk. Haklıyız da, orda sorun yok. Ama muhatap bulamadık sorun orda başladı. Sonra olan biten malum çıkamadık işin içinden, göre göre, kıyaslaya kıyaslaya zaten zor tutan vidalar gevşedi bizde.
Ne sabır kaldı, ne tahammül ,ne acıma, ne de duygu.
İnsan çıkmaza girince ne yaptığı belli olmuyor. Hele bir de koskoca bir halk aynı anda girerse çıkmaza ,buhrana ,depresyona sonucu kestiremiyorsun.
Cok canımı sıkıyor ama çok mutsuzuz hakikaten.
Tıkanmış, sıkışmış hissediyor herkes.
Hatta havasız...
Böyle güzel, temiz ,mis gibi memlekette havasız hissetmek...
Ne kötü bir his. Penceresiz kalmak gibi, gün ışığı görememek gibi.
Görüyorsun bu güzelliği ,senin biliyorsun, sana ait ama dokunamıyorsun, özgürce hareket edemiyorsun. Sanki görünmeyen hayali bir kalkan örülü arada elin dokunamıyor sadece bakmaya izin var ,izlemeye...
Sonra bi bakıyorsun olduğun yere karanlık, küçük, dar, havasız, gri...
Sevmem griyi.
İçim daraldı anlatırken bile.
Bu insanlar ne yapsın...