Çok yıprandı Bursa bu sene. Yeşiline göz diktiler, bitirmeye yeminler etmişçesine cayır cayır yaktılar yurdumu.
Son 30 senenin acısını çıkartırcasına kül ettiler canım ormanları.
Bu sene öyle bir dumana maruz kaldık ki evlerimizden kül tabakası temizledik resmen. Ben yakınımda bir yer yanmamasına rağmen kül yağmuruna ilk defa şahit oldum. Kül yağmuru izledik ya biz, camlarımızı kapılarımızı kapadık. Gecenin bir yarısı is, yanık kokusuna uyanıp mutfağa fırladım ben, ocağı açık mı bıraktım acaba korkusuyla.
Koca şehir kaç gün duman altı kaldı, grimsi hava soluduk. Oğlum dedi ki: "Sanki her yer mangal kokuyor..." İçim sızladı bu söze, diyemedim ki gerçeği, bu kokunun sebebini.
İlk zamanlar hep de sızlandım akılsızlar gibi: "Her yangın da en rüzgârlı zamanlarda çıktı." diye. Kendim kendime de akıl edemedim bunun sebebini, gerçekten yalan değil. Meğer rüzgârlı günleri hedef alıp, bekleyip, bilerek çıkartılmış her yangın.
Nutkum tutuldu.
Bu nasıl bir kötülüktü ve bende karşılığı yoktu.
"Şeytana gerek yok, lüzumu yok, insan kendi kendine yetmiş bu konuda da." dedim sadece.
Boşa şeytana suç atmayalım biz bence; tek suç onun değil, baksanıza insan aklı, beyni, nefsi çoğu şeye galip gelebiliyor. Ekstra bir takviyeye pek de ihtiyacı var gibi gözükmüyor. Sonra kendimi düşündüm, hedeflerimi, hayallerimi, emellerimi düşündüm. Evlatlarımı düşündüm, yetiştirme şeklimi düşündüm, istediğim insan profilini düşündüm. Hele ki çabalarımı...
Böyle bakınca yazık idi çocuklara; onca çabamıza, sabrımıza, emeğimize, sakınmamıza. Dünya sandığımdan, tahmin ettiğimden de kötüydü çünkü. Orada bile bile, isteyerek, plan yaparak, rüzgârı takip ederek orman yakıyorlar en basiti. Yaktıkları sadece orman değil ki hem; içindeki binlerce canlı.
Ben burada uğraşıyorum ki aman çocuğum küfür öğrenmesin, birine kötü söz etmesin, kötü his beslemesin, karıncayı bile incitmesin, aman üzerine basmasın, yuvasını bozmasın.
Köyde top oynarken yanlışlıkla top köpeğin kafasına geldi, canı yandı hayvanın. Hafif söylenerek çıktı gitti bahçeden diye oturup ağlayan, köpeği bulup özür dileyen bir oğlum var benim.
Ben şimdi iyi mi yapıyorum kötü mü gerçekten bilmiyorum. Kafam allak bullak. Bu kadar hassas yetiştirmek hataydı sanırım. Bu dünya için biraz fazla narin kalpler işliyoruz biz galiba. Şaka değil, stres bastı beni bu konuda. Ben de çok bocaladım mesela çoğu konuda. Çünkü benim anam babam da böyledir ve biz de onlar gibi olduk, şimdiyse çocuklarımız...
Ben kaç yaşıma geldim hâlâ şaşırıyorum olan bitene, insanlara, düşüncelere, davranışlara ve dünya şimdikinden daha beter yerlere doğru gidiyor. Ve ben endişeliyim...
Sanırım hassas değil de sağlam kalpler, yürekler yetiştirmek lazım idi. Çok da iyi empati duygusuna gerek yok, onu artık biliyorum kendi acı tecrübelerimden. Kimseye bir şey olduğu yok, sadece kendine zarar bir duygu. Nasıl başaracağım bilmiyorum ama bir noktada başlamam gerek, onların iyiliği için. Çünkü ne yazık ki kötülük kaybolmak şöyle dursun, azalmıyor bile; gittikçe çoğalıyor, yayılıyor. Biraz da bunun karşısında durabilecek sağlam yüreklere ihtiyaç var sanırım. Biz sağlam ile hassas konularını karıştırmışız galiba, yanlışımız orada.