Geçen markette bir şey arıyorum, bulamadım. Evet var, var ama boykot kabul ettiğimiz markaların ürünleri var. En son yıldım ve alsam ne olacak ki, artık çok oldu dedim, aldım elime 3 adım attım.
Sonra "ne yapıyorum ben ne çok oldu ?" dedim, ani bir kararla geri döndüm, koydum yerine, hızla çıktım marketten.
Söylene söylene eve yöneldim, "Ne çok oldu?
Hakikaten ne çok olmuştu?
Çok uzun süre oldu boykot yapalı galiba demek istediğim. Bana göre çok oldu... olmuş.
Gazze’ye göre çok olmadı ama bana göre çok olmuş belli ki.
Çok mahcup oldum düşündükçe, durdukça…
Sanki orada ki insanlar beni gördü de umutsuzca acıyla kırılmışcasına bana bakıyorlar gibi geldi hep.
Ne kadar kolay pes edebiliyorum, iki ürün aradım bulamadım diye hemen vazgeçeceğim inandığım doğrudan.
Ben iki olmasa da olur gereksiz bir şey için vazgeçeyim oralarda bebeler açlıktan ölsün...
Şimdi her sofraya oturduğumda ve her markete girdiğimde bu cümle beynimde dönüyor. Kahroluyorum, utanıyorum kendimden.
Gerçekten insanoğlu aşırı nankör ve balık hafızalı. O an kendine dokunmayan ne varsa hoş görebilecek kapasitede duygudan yoksun bir canlı olabilmeyi çok iyi becerebiliyor. Buna kendim de dahilim…
Konfor alanımızdan ayrılmak bize ölüm gibi geliyor. Alıştığımız kolaylıktan, en ufak bir lüksten vazgeçmek eziyet geliyor.
Kesinlikle istemiyoruz bir kat aşağıya inmeyi veya ufak bir uğraş içine girmeyi, az biraz daha fazla çaba sarfetmeyi istemiyoruz.
Şimdi her Gazze ile ilgili ne görsem aklıma marketteki düşüncelerim geliyor. Çocuk fotoğraflarına bakamıyorum, sanki onlar da beni görüyorlarmış gibi geliyor.
Şuan benim elimden gelen tek şey boykot iken, tek tepkimden vazgeçmek istedim. Neden?
Bir hiç için, 10 adım daha fazla yürüyeceğim için başka bir market daha gezmek zorunda kalacağım için...
Nankörlüğün utanmazlığın dibi değil de nedir bu?
Kendi adıma verdiğim, kendimce haklı bulduğum savaşı, bir hiç uğruna harcayacaktım.
Biliyoruz aslında, bir şeyleri seziyoruz, anlıyoruz, bir gün tüm bu olanlar bizim kapımıza da gelebilir ihtimalinin ne kadar güçlü olduğunu herkes algılıyor içten içe.
Bir şeyler yapmazsak çok zaman sonra değil, bugün değilse mutlaka yarın bize de bulaşacaklarını biliyoruz. Buna rağmen şuan uzak gibi gözüktükleri için bile sırf şuan ki olanaklarımızdan, lüksümüzden vazgeçmemek uğruna görmemeyi duymamayı anlamamış gibi yapmayı tercih ediyoruz. Bu halde bir şeylerden fedakarlık yapmayı gözümüz yemiyor. Anca sırtlanlar kapıya dayanınca bir seyler düşüneceğiz sanırım şuan gözüken o.
Kendi kendimize yazık edip onların ekmeğine de yağ sürüyoruz istemsiz.
Ben bu yaşımda anladım ki kavga gürültü değilmiş dert olan asıl susmak en büyük zulümmüş karşındakine.
Ve en büyük zulmü biz yapıyoruz susarak, yanındayız dediğimiz sizi seviyoruz dediğimiz hatta kardeşlerimiz dediğimiz insanlara...