Normal günlük her gün olduğu gibi ve herkesin yaptığı gibi çocuklarımı seviyorum veya onlara gülüyorum, oynuyorum hiçbir şey yapmadan oturuyorum, sarılıyorum, uyuyorum.
Normal hayat düzeninde olağan şeyler yani. Ama ben olağan değilim. Ve eminim ki yalnız değilim kimse olağan değil.
Uzun zamandır oluyordu ama şu günlerde çok sıklaşmaya başladı. Durup dururken yüzlerinde dalmaya başladım. Oynarken, otururken, bakarken hatta uyurken bile...
Sosyal medyada önüme düşen ne kadar görüntü varsa hepsini içte yaşıyorum.
Mesela evin içinde top oynuyoruz bir anda başka görüntüler beliriyor gözümde onlara bakarken. Hiç aklımda yokken hatta hiç düşünmemişken bile. Anlık oluyor bunlar bu arada. Sonra bir anda irkilip silkelenip kendime geliyorum. O çocukları kendi çocuklarım gibi görmelere başladım mesela izlerken. Bir anda silkelenip kendime getiriyorum kendimi. Düşüncesi bile öyle ağır ki serseme çeviriyor beni bir anda. Gözlerimde yaş hissiyle kendime geliyorum. Bir bakıyorum ağlıyorum.
Bu her an olmaya başladı. Durup durup yüzlerinde dalmalara başladım. Geçen uykumdan uyandım hızlı kalp atışıyla. Bedenim uyuyor ama beynim her daim gördüklerimin etkisinde. Aslında uykudayken bile biliyorum. Çocuklar yanımda, gördüklerim, düşündüklerim biz değiliz ama yine de korkuyla uyanıp gözümle onları görme isteği doğuyor içime.
Onları görüyorum, okuyorum, kalkıyorum dışarıyı izliyorum tekrar yatıyorum. Teyit ediyorum yani beynimi ikna etmeye çalışıyorum. Bu arada gecenin bilmem kaçı ve gözümde yaş. Ne rüya gördüm ne başka bir şey sadece beynim dolu ve kaldıramıyorum o kadar.
Kısacası empatisi dahi ağır geliyor... Ve hiçbir şey yapmamak, yapamamak hissi kendimden de nefret etmeme sebep oluyor artık. Sadece izlemek ve ağlamak...
İnsanın hiç kendisi kendisine iğreti gelir mi? Bana geliyor artık. Kendimi bile samimiyetsiz görmeye başladım. İçimde savaş var anlayacağınız.
Sonra şak önümde bir video! Neymiş; "Bizim derdimiz bize yetermiş, Filistin meselesi bizim meselemiz değilmiş, onlarla uğraşmazmışız, derdimiz başımızdan aşkınmış, uğraşmamız gereken başka konularımız varmış, konudan sapıyormuşuz hatta kaçıyormuşuz, bahane arıyormuşuz"
Uzunca bir müddet sadece ekrana baktım. Sonra kapattım uzandım boş boş tavanı izledim. Sanıyorum ki beynim boşaldı ne düşüneceğimi nasıl tepki vereceğimi bilemedim kendi kendime. Ama hayır öyle değilmiş bir tufan kopmuş içimde bir fırtına hepsi meğer birbirine girmiş. Ben o düşünce tsunamisinde hangisini seçeyim bilememişim. Öyle vurmuş beni bu sözler.
O adam karşımda söylese bu sözleri yine kıpırdayamaz tavan izler gibi izlerdim onu da o an. Çünkü tüm mekanizmam o sırada iflas etti, beynimde dahil.
Ama haklı; Havada cesetler uçuyor, her yer bebek ölüsü dolu, şok geçirmekten gözleri yuvalarından fırlamış kimsesiz kalmış minicik çocuklar gördü bu gözler, çocuklarının parçalarını çuvala koymaya çalışan babayı izledik hep beraber. “Bu oyuncaklar kardeşlerimindi ama onlar şehit oldular bugün” diyen el kadar kız çocuğunu izledik mesela.
Uyku tulumu kan bulanmış tombik ayaklı bembeyaz bebek ölüsü gördü bu gözler, uykuda öldürmüşler, gözyaşları içinde "yorulduk artık çok yorulduk lütfen durun artık" diyen küçücük ama mecbur adam olmuş o çocuğu dinledik hepimiz. O cayır cayır yakılan gazeteciyi izleyemedim bile ben, sadece okudum haberini.
Ama durun bizim derdimiz başımızdan aşkındı değil mi? Para kavgalarımız vardı bizim, en çok kim yiyecek savaşı vardı.
Bunu savunacaktık biz özgürlüğümüz (!) için, sokaklarda bas bas bunun için bağırıp ortalık yakacaktık. Bunu boykot (!) edecektik. Doğru...
Allah başka dertler vermesin benim milletime ne diyeyim.