Bir hayalim var. Aslında birçok hayalim var ama birisi var ki açık ara önde. Ben öyle çok lüks çok uçuk şeyler hayal etmem eksikliğini de görmem. Lüksten ziyade başkaca kriterlerim var benim, kendimce lükslerim var.
Bazısı vardır her şeye burun kıvırır. Yok ben öyle değilim uyum sağlarım. Ne evin ne arabanın ne eşyanın lüksünde gözüm yok. Ama imkanım olsa önce ülkemi sonra dünyayı karış karış gezerim. Aslında uzun yolda sevmem ama bu hayalim o kadar keskin ki onu bile tolere edebiliyorum.
Dağı, taşı, otu, börtü böceği her şeyini seviyorum ve acayip zevk alıyorum bunları görmekten, izlemekten. Şansımıza da ya öyle bir coğrafyaya sahibiz ki her metrekaresi sanat eseri. İçim gidiyor gezip göremediğim yerler için. Hal böyle olunca buna imkanı olup da başkaca şeylere acayip paralar harcayan insan görünce de deliriyorum.
Artık aklımdan hesaplıyorum o imkan bende olsa veya o imkanla o insan nereleri nereleri gezerdi diye.
İçim gidiyor boşa harcanan (bana göre) paralara.
Komşumuz vardı sırf sıkıldı artık diye daha bir kaç senelik olan mutfağını 350 bine yenilemişti. Oturduk hiç başka işimiz yokmuşçasına bu parayla kaç ülke gezilir, oralarda neler yapılır, kaç antik kent gezilir, neler tadılır bunu tartıştık. Ama zevkle...
Ben mesela bunu anlayamam, parayı harcayacak yer bulamıyor insanlarda eşyaya gömüyorlar o meblağları bana göre içler acısı. Bu en basit örnek.
Dünyada o kadar görülecek yer var ki, dünyayı geç bizim ülkemiz kadar bu konuda zengin başka kaç ülke var? Adım başımız tarih, dört bir yanımız doğal güzellik, 3 tarafımız deniz. Hava durumu desen her aktiviteye uygun mevsimimizde mevcut. Milletin bu konu için ülke değiştirmesi gereken konularda bizim rahatlık had safhada. Ama çoğu konu da olduğu gibi bu konuda da aklımız başımıza geç geldi. Tamam hayat bize hakikaten zor, türlü türlü işler silsilesi peşimizi bırakmıyor. Şöyle sakin kalıp da rahatlayacak pek fazla fırsatımızda olmayabiliyor ama biraz da vizyon meselesi bu bana göre. Bu konuda hem vizyon hem motivasyon eksikliğimiz var. Elimizdekinin kıymetini bilememe değer verememe eksikliğimiz var. Elin İngiliz’i Rus’u daha iyi biliyor çoğu yerimizi bizden.
Bu beni acayip rahatsız ediyor mesela.
Hayattan zevk almasını değerlendirmesini en ufak boşluğu anlamlandırmasını beceremiyoruz biz. Aslında değeri olmayan maddi şeylerle kafayı bozmuşuz sadece ve bu konuya sıra gelmiyor. Kendimizi başka şeylerle rahatlatma çabasına giriyoruz.
Halbuki bundan daha güzel rahatlama resetlenme yok dünyada.
Allah’ın yarattıklarını görüp şükredip onu kabul edip büyüklüğünü görüp ve üstelik bu yarattıklarına sahip olduğumuzu görmek öyle bir his ki. Ben bundan daha fazla insanı doyuma ulaştıran bir şey bilmiyorum. Başka hiç bir şey bu hissi bana yaşatamaz.
Gezerken "Yaa buraları bize almışlar zamanında, şu an bizim buralar, inanamıyorum, hiçbir şey yapmadan sahibim buna şu an, bu nasıl bir lüks" diye zıplaya zıplaya geziniyorum. Karşıdan gören için komik bir görüntü olabilir belki o anım ama zerre umurumda olmaz çünkü ben bu hazzı başka hiçbir şeye değişmem.
Ayrıca o an hem geziyorum hem rabbime hamd ediyorum hem şükrediyorum hem atalarıma teşekkür ediyorum hem ruhumu, gönlümü, gözümü doyuruyorum.
Daha ne olsun...