Her annenin yegane birinci derdidir çocuğunun yememesi, yemek seçmesi.
Hangi anneye sorsanız sorun bundan yakınır, şikayet eder bunu. Büyük bir açık olarak görür kapatmak içinde her yolu dener.
Takviyeler, türlü türlü tarifler, kandırmacalar neler neler… En absürt örneklerden birini söyleyeyim size; kemik sulu limonata... Bak bu raddeye gelene kadar neler yaşandı kim bilir.
Biz bunları dert ederken burada dünyanın en önemli konusuymuşçasına çareler ararken dün bu gözler elinde bir tabak, yemek için babasına ağlayan yalvaran çocuklar gördü.
Ruhumu mengeneyle sıkıştırdılar, topladılar, boğazıma koydular, bıraktılar gittiler sanki. O an telefonun içine dalıp bütün çocukları doyurmak istedim.
Bakın biz bunun hesabını veremeyiz.
Artık işler başkalaştı.
Bu kadar gözümüze sokulan bir vahşet onların sorunu değildir gerçi. Hiç olmadı ama artık bambaşka yerlere gidiyor gidişat.
Dünya ile dalga geçiyorlar resmen Filistin yoluyla. "Ben" diyor adam "öldürürüm de yakarım da yıkarım da açlığa mahkum eder yavaş yavaş da yok ederim bugün burası yarın neresi olur belli olmaz."
Diyorlar ya bu memlekete kimse ayak basamaz, eyvallah bunda hepimiz hem fikiriz. Ama adam iş ayak basmaya gelene kadar her türlü insanlık dışı muameleyi denemekten, her türlü rezilliğe başvurmaktan çekinmiyor nerede çamur var babası bu.
Yıllardır öyle bir güç biriktirmiş ki tüm köşe başlarını tutmuş dünyanın para döngüsünü ele geçirmiş şimdi efe gibi geziniyor.
Fransa’ya hiç çekinmeden şehirlerinde iç karışıklık çıkarırım mealinde tehdit edebiliyor.
Bizden başka bölgede güçlü bir devlete izin veremeyiz diye bahsedebiliyor. Bu ne demek? Elinden geleni ardına koymayacak demek. Her türlü çirkinliği ortaya dökmekten çekinmeyecek demek.
Para babası benim, düzen benden sorulur, ben nasıl dersem öyle olur sizde itaat edersiniz diyerek dolanıyor ortada.
Milyonlarca insan avuç içi kadar bir devlete boyun eğiyor, yaptıklarını görmezden geliyor. Bizde buna dahiliz.
O kadar dünyaya her anlamda hakimler ki geçen alabileceğim kahve bulamadım, şaka değil gerçek. Adam gibi şöyle ağız tadıyla içebileceğim boykot olmayan bir kahve bulamadım markette.
Var, yok değil ama hepsi de vasat. Hiç içmem dedim çıktım marketten. Böyle basit bir şeyde bile zorluk yaşayabilmemize acayip sinirlendim.
Altı üstü kahveydi yani neyi zor olmalıydı ki? Çok eksiğimiz var ama bir yerden artık başlamak gerek. Bu düzen böyle gitmez, gitmemeli. Tehlike illa kapıya gelince mi ayılacağız bilmiyorum ki.
İşte o zaman her şey için çok geç olacak. Ve o ihtimal çok da uzak durmuyor gibi. Adamlar bir yerde değil her yerdeler, bütün etrafımız sarılmış vaziyette. Sanki öylece bekliyormuşuz hissi beni mahvediyor.
Ve bu ateş çok büyük, o çocukların gözyaşları bize elbet değecek.