Necva Elhud...
Suriye'deki iç savaştan dolayı 2014 yılında ailesiyle birlikte Türkiye'ye sığınmış.
Daha sonraları -kendi iddiasına göre- kocası DEAŞ saflarınsa savaşmak için ülkesine dönmüş.
Sonrasında da Bursa'ya gelip, kendisi evde yokken kapıyı kırarak 4 çocuğunu da El Bab'a kaçırmış.
Çocuklarına kavuşma ümidiyle sesini duyurmak için bana ulaşmıştı.
Son yıllarda, Suriyeli göçmenlere artan öfkeden söz etmiştik.
Kendisinin şu sözleri hala aklımda:
"Sizler bizi dışarıda nargile içerken, gülüp eğlenirken görünce öfkeleniyorsunuz. Evet, dışarıda sanki savaştan kaçan mağdurlar gibi davranmıyoruz. Ama inanın bana bu neşeli tavırlarımızın altında derin acılar var. Pek çoğumuz her gece yastığa kafamızı koyduğumuzda gözyaşı döküyoruz. Çünkü hepimiz savaşta yakınlarımızı yitirdik. Sizin sürekli yüzümüzde gördüğünüz ifade bir nevi antidepresan gülümsemesidir."
Bu sözler ağzından dökülürken de yüzünde yalancı bir gülümseme vardı Necva'nın.
*
Yakın zamanda evimi taşıdım.
Anlaştığım nakliye firmasının 5 personelinin 3'ü Afgan kökenli göçmenlerdi.
20'li yaşların başındaki bir gencin el ve kollarındaki solmuş renkli basit görünümlü dövmeler dikkatimi çekmişti... (Bu tip dövmelerin nerede yapıldığını bilenler bilir)
Kendisine iş arasında sıkıştırdığım "Ne iş yapıyordun, ailen nerede?" gibi soruları bir iki kelimeyle geçiştirdi.
Ülkemize nasıl giriş yaptıklarını sorduğumda ise heyecanla şu yanıtı verdi:
"Sınırdaki duvarın bir yerinde delik var. Gruplar halinde buradan geçiş yapıyoruz. Ben yedinci geçişimde yakalanmamayı başardım."
"Peki ya diğer altı geçişinde yakalanınca ne oldu?" soruma karşın hafif gülümseyerek şunu söyledi:
"Yakalanınca çok kötü dayak yiyoruz."
*
Yukarıdaki bu iki örnek aslında ülkemize sığınan göçmenlerin her birinin ayrı zorluklar yaşadıklarını gösteriyor.
Elbette psikolojik anlamda da fazlasıyla yıprandıklarını...
*
Bayram tatili boyunca sosyal medyada Bursa'nın sahillerinden gelen göçmen gruplara yönelik tepki görüntülerini izledik.
Elbette...
Sıra sıra dizilmiş çadırların arasından süzülen nargile dumanları herkesi rahatsız etti.
Bir de 'gözle taciz' iddiaları var ki; toplumu fazlasıyla geriyor.
Çünkü bizim kültürümüzde deniz kıyıları çağdaşlığın sembolüdür.
Bazı adaplara dikkat etmek gerekir.
*
Güney illerinde tatile gidemeyen insanlarımızın, Mudanya veya Gemlik sahillerinde serinlemek en doğal hakkı.
Ancak...
Suriyelilerden doğan rahatsızlık bunun önüne geçti.
*
'Göçmenlere denizi yasaklamak' ne kadar insani bir durum?
Böyle bir şeyin de uygulanamayacağı düşünüldüğünde geriye tek bir seçenek kalıyor:
"Göçmenlere özel plajlar"
*
İlk düşünüldüğünde akıllara ırkçı çağrışımlar gelebilir.
Ancak...
Benim gördüğüm, onlar da bu yarı keyifsiz sefadan pek de memnun değil.
*
Madem Türk toplumuna angaje olmak istemiyor ya da olamıyorlar, o zaman kimseye şirin gözükmek gibi bir kaygı güdülmemeli.
Bu misafirlik sona erene kadar sosyal yaşamda bazı pratik önlemler alınabilir.
*
Her ne kadar...
Fransa'nın banliyölerinde başlayan isyanın ülkemizde de yaşanılacağı düşünülürse, ben bunun göçmen ayaklanması yerine halkımızın biriken öfkesi sonucu doğabileceği senaryosu üzerinde duruyorum.
Son olarak ülkemizde; Dilovası'nda göçmenlere karşı birleşen grubun 'Suriyelileri istemiyoruz' sloganlarını işittik.
Geçtiğimiz yıllarda da Mudanya'da gençler sosyal medya üzerinden organize olup, sahilde çadır kuranları uyarmıştı.
Osmangazi ve Yıldırım'da dönem dönem yaşanan gerilimler ise malum...
Hiç istenmeyecek olayların çıkma olasılığına karşı öncelikle sosyal ve kültürel anlamda acil önlemler alınmalı.
23 YIL SONRA İKİNCİ RECEP GÜNAY DÖNEMİ
Bursaspor'un geçtiğimiz pazar günü yapılan kongresine tek başkan adayı olarak giren Recep Günay, mazbatasını alarak 2. başkanlık dönemine resmen başladı. Özlüce İbrahim Yazıcı Tesisleri'nde yapılan törenle mazbatasını Divan Kurulu Üyesi Ayhan Barışıcı’dan alan (Divan Başkanı Sakder sağlık sorunlarını nedeniyle katılamadı) Recep Günay 1999-2000 sezonunda da başkanlık görevini üstlenmişti.