Gecenin zifiri karanlığının ardından güneş yavaş yavaş aydınlatmaya herşey görünür olmaya başlamıştı. Kurbağa orkestra grubu sahneden inerken yerini kuşlara bırakıyordu. Kuşların performansı daha iyi diye düşündü Ayşe. Sabah beşte kalkmamız lazım diye uyaran Duygu’dan ses seda yoktu. Dışarıda hiç duymadığı besteler çalarken ev ahalisi de bir o kadar sessizdi. Balkon kapısından içeriye yavaş yavaş güneşin ışığı girmek için yarışıyordu; hafif bir esintinin tüle dans ediyor havası verdiğini gördü, Ayşe. Bir bardak suyuyla balkona geçti. Böyle bir ortamda neredeyse hiç bulunmamıştı. Balkonda kuşların ona özel verdiği konsere odaklanmak istiyordu. Zihnini odaklamaya çalışırken balkonun dışından yavaş yavaş ona yaklaşan ayak seslerini duydu ve kafasını çevirdi. Balkonun dışındaki kişiye seslenerek,
-Günaydın, Sen kimsin?
-Günaydın, Ee Sen kimsin?
Birbirlerine bakarak gülümsediler.
-Duygu nerede?
-Uyuyor, ben iş yerinden arkadaşıyım. Ayşe
-Ben de Melike, Hoş geldin.
-Sende hoş geldin, labne var mı sizde?
-Getireyim bekle…
Melike labneyi balkondan içeriye doğru uzatır, ardından Duygu’ya geldiğimi söyle diye tembihler, Ayşe’ye. Sana kolay gelsin der ve uzaklaşır.
Elinde labne balkondan içeriye girer Ayşe, yanmış olan tencereyle baş başadır. Kısa sürede temizler tencereyi, keşke der kendi kendine kendi dibimizi de kısa sürede temizlesek. Öfkemizin ateşiyle harladığımız dibi tutan meselelerimiz de temizlense… Bir iç geçirerek muhallebiyi yapmaya koyulur. Tam hazırlamış oturacakken uyuyan prenses uyanmış merdivenlerden aşağıya doğru yavaş yavaş iner. Üzerindeki sabahlık hafif yere değerken gözüne vuran güneş ışığı rahatsız eder, gözünün birini kısarak.
-Ofisin en hızlı elemanı burada da kendini gösterdi. Bakıyorum da muhallebi yapılmış.
Ayşe gülümser, Duygu’ya.
-Madem erken kalktın tatlım beni de uyandırsaydın ya. Mehmet kaptan şuan denizin ortasında ikinci kahvaltısını yapıyordur.
-Yorgunduk Duygu, yarın denk gelirse o zaman gideriz. Aslında biraz da istemedim korktum sanki…
Ayşe’nin son sözlerini duymaz Duygu. Heyecanla,
-Bizde labne yoktu markette açık değil sen nereden buldun bunu...
-Melike...
-Melike mi, Melike buraya mı gelmiş? Annem de hiç demedi, bak.
- Günaydın kızlar
-Anne Melike gelmiş
-Biliyorum, ne zaman geleceği belli değildi söylemedim sana sürpriz olsun dedim.
-Ayşe hadi kalk Melike’ye gidiyoruz.
-Hadi gidin kızlar bir günaydın der, gelirsiniz bende kahvaltı hazırlayayım. Yarım saat sonra evde olun ama...

Ayşe, Duyguyla annesinin arasında geçen konuşmayı garipser. Hemen aklına annesiyle olan konuşmaları düşer, hiç tanıdık değildir bu diyalog. Annesinin emir vaki halleri kendisinin yapmak zorunda hissedişleri… Şimdi de sanki Duygu emir vaki yapmış gibi gelir, Ayşe’ye. Nasıl ifade edeceğini bilemeden…
-İstersen sen git ben yardım edeyim annene
Gitmek istemiyordur hatta söylerken de zorlanmıştır, üzüleceğini düşünerek.
-Annem hazırlayacak kahvaltıyı hem tanışmışsın Melike ile, sensiz gitmem olmaz.

Ayşe gergin, Duygu ise heyecanla çıkarlar kapıdan. Duygu 20 yıllık arkadaşını 4 yıldır görmüyordur. Melike konservatuar okuduktan sonra tiyatro yazarlığı eğitimi için 2 yıl yurt dışına gitmiştir. Yazarlık eğitiminden sonra sahne dekorlarına merak salan Melike 2 yıl daha uzatmıştır eğitimini. Dönüş yapan Melike yaz ayını ailesiyle geçirmek için yazlıklarına gelmiştir. Bir yandan da yazacağı oyunun karakterini belirlemiş kafasında oturmayan yerleri analiz etmektedir.
Melikelerin kapısı açıktır, içeriden de sesler geliyordur. Kapının önünde uyuyan bir kedi karşılar onları. Ayşe eğilip kediye dokunur. Gerginliğinin hafiflediğini fark eder.
Duygu, Melikeee, Melikeeee diyerek içeriye girer. Ardından da Ayşe. Melike, Duygu’nun sesini duymasıyla merdivenlerden hızlıca inip Duygu’ya sarılır. Duygusal anlar yaşanır biraz. Ayşe kapının girişinde kalakalmıştır. Son bir haftada Duygu’nun yaşadıkları gözünün önüne gelir. Elde etme hırsıyla yapmadığını bırakmayan ofis arkadaşının davranışları Duygu’yu alt üst ederken çocukluk arkadaşının kapsayıcılığı... Ne güzel sardılar sarmaladılar birbirlerini diye düşünür. Olumsuz ne çok his yaşadın ve şimdi ne güzel gülüyorsun bildiğine sarılırken. Melike sırtını dayadığı çınar gibiydi sanki Aylin ise kocaman çöl kaktüsü içinden geçirirken bir gülme gelir, Ayşe’ye. Çöl kaktüsü mü ne güzel de uydu.
-Ayşe ile tanışmışsınız, sabah kelebekleri sizi nasıl da bulmuşsunuz hemen birbirinizi…
-Çiçeğimiz sen olunca kolay bulduk, der. Ayşe
Kızlar, Melikenin anne ve babasına küçük bir selam verdikten sonra balkona çıkarlar. Duygu ve Melike’nin birbirlerini özlediğini, sevdiğini anlamamak mümkün değildir. İkisinin de gözlerinin içi gülüyordur. Ayşe de ara ara sohbete dahil olur. Bir çırpıda geçer yarım saat, daha çok Melike anlatmıştır kendini, Duygu işten ayrıldığından yaşadığı tatsız olaydan hiç bahsetmez. Akşam yemekten sonra buluşmak üzere sözleşirler. Duygunun evlerine doğru geçerken, Ayşe balkonlardan gelen gülüşme seslerini ve çay bardağının şekerle buluştuktan sonraki kaşık seslerini duyar bu sefer…
-Her saat sesler değişiyor burada ne keyifli bir yer burası…

-Anlamadım tatlım
-Karnım acıktı, der gülümseyerek...
Ayşe tadına doyamadığı bir kahvaltı yapmıştır. Hiç unutmayacağını bilerek,
-Kahveleri ben yapıyorum, diyerek mutfağa geçer.
Kahveleri yapar Ayşe, daha da uzar sohbet… Duygu biraz açılır annesine iş yerinden biraz detaylar verir. Annesi oturduğu yerden kalkarak Duygu’ya sarılır. Mesleğinde ilerlerken kendini çok geliştirdin ben çok anlamam ama daha güzel işler çıkacak karşına Duygu der, annesi. Ayşe iki gündür sevgiyle şefkatle sarıp sarmalayan anne kıza bakarak iç geçirir. Acaba neden hiç sarılmadın bana anne der içinden. O sırada Melikelerin kedisi balkondan Ayşe’nin olduğu tarafa doğru atlar ve Ayşe’nin ayaklarına dolanır. Sevmesini istercesine, Ayşe sadece bakar kediye öylece kalakalır. Muhallebiyi bahane ederek mutfağa geçer. Gerginliğinin kendisi de farkındadır ve kendini işe vererek biraz rahatlamayı dener. Duygu masayı toplamaya başlar içeri girip dışarı çıkarken de annesine Melikeden bahseder.

-Mehmet Kaptanı sabah kaçırmış olabiliriz ama bu sahile gitmeyeceğimiz anlamına gelmez, tatlım hadi hazırlanalım.
Ayşe ve Duygu plaj çantalarını alıp sahile giderler. Duygu sahilde gördüğü arkadaşları komşularıyla sohbet ederken Ayşe de denizin kıyısına oturmuş kafasında şapka yengeçlere bakar. Balıklara bisküvi atan çocukları uzun bir süre izler. Ara ara Duygu’nun hadi denize komutuyla denize girip çıkar ikisi de… Yine aynı konuma geri dönerler. Duygu’nun neşesi yerine gelmiştir. Ayşe’de çocukluğunu daha fazla sorgular. Yaşadıklarını hatırlamaya çalışır dalgaların sesiyle. Dün akşam gittikleri kayalara bakar sonra duygunun sözü gelir aklına, “20 yıldır değişmeyen kayalar.” Annesi de hiç değişmemiştir kendi gözünde. Güneş yavaş yavaş denize yaklaşır nasıl güzel bir renk cümbüşü yansımıştır. Güneş ve denizin kesiştiği noktaya odaklanmışken,
-Sen bir de gün doğumunu gör bak nasıl güzel, yarın Melike’yi de alalım Mehmet kaptanın teknesiyle gün doğumunu seyretmeye çıkalım.
Sadece bakar Ayşe, Duygu’ya. Duygu’nun yüzünde tebessüm oluşurken, gün doğumunu tekneden hiç seyretmemiş olan Ayşe de yüzünde tedirginlik ve şaşkınlık hakim olur. Duygu’nun annesi telefon ederek akşam yemeğinin hazır olduğunu söyler. Sahilden uzaklaşmakta zorluk çeken iki arkadaş eve doğru giderler.
İki arkadaş akşam yemeğinden sonra Melike’nin yanına geçer. Melike’yi de alıp kayalıklara doğru ilerlerler. Sahilde oturan Mehmet’i gören Melike ve Duygu heyecanlarını gizleyemezler.
-Melike mi aradı seni?
-Evet ikiniz de gelmişsiniz bana haber vermediniz.
-Ben dün geldim.
-Ben de bugün.
Ayse de “Bende Duygu’yla dün geldim” diyerek konuşmaya dahil olur. Ofis arkadaşım tanıştırayım Ayşe.
-Hoş geldin
-Hoş bulduk
-Kızlar benim yarın izin günüm hep birlikte antik kentte gün doğumunu seyretmeye gidelim, yarın hepinizi saat 04:30 iskelede bekliyorum. Ben hazırlık yapmaya gidiyorum yarın görüşürüz.
Sonrasında ayrılır Mehmet. Kızlar sahilde oturmaya devam eder. Bu sefer kendi zihinlerine dalmaktansa zihinlerinden geçenleri anlatırlar. Duygu işten aniden ayrılma kararının nedenini açıklar Melike’ye, Ayşe de çocuklukta yaşadıklarından, Melike de yurt dışındaki karşılaştığı insanların farklılıklarından bahseder. Hepsi birbirlerini anlamaya çalışırlar ama hissettiklerini bilemezler. Üçü de farklı olaylar farklı mekanlar anlatır ama yaşadıkları ortak noktalar da birleşirler. Sabah erken kalkacağız kızlar eve geçelim der Duygu…
Ayşe arnavut kaldırımlardan yürürken gün doğumunu merak edip birden korktuğunu da hisseder. Duygu ve Melike kim bilir kaç kez yaşadılar bu muazzam an’ı. Onlar ne kadar rahatsa bi o kadar tedirginlik yaşar Ayşe. Kafasında dönen sorular “Nerede bu antik kent, kimler neler yaşadı acaba orada? “
Hala öğreniyor olduğunu ve içindeki çocuğu her an büyütüyor olduğunu fark edecek mi Ayşe?
Yarın kaldığım yerden devam ediyor olacağım keyifli günler dilerim.