Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Arkası yarın: Karşılıklı anlaşma

Yazının Giriş Tarihi: 07.08.2025 07:17
Yazının Güncellenme Tarihi: 06.08.2025 19:29

Antik Tiyatro’ya kestirme yoldan gitmeye çalışan, yaklaşık 10 yaşlarında üç arkadaş, sessizliği aralarındaki konuşmalarla bozuyorlardı.

— Melike, Melike... Babam bu kestirme yoldan gitmemize kızıyor, gel dönelim.
— Bu yol daha kısa, geç kaldık zaten, provalar başlamıştır. Hadi koş koş!
— Ayağıma diken batacak, koşamıyorum...

Haşır huşur seslerle Antik Tiyatro’nun arka tarafına çıkmışlardı. Biraz ilerleyip yan taraftan giriş yaptılar.

— Bak gördün mü? Hazırlık yapıyorlar, tam zamanında geldik.
— Mehmet üf! Sen hiçbir şey demiyorsun. Her gün "iskeleye gideceğiz" diye izin alıp buraya geliyoruz. Abiler bize kızacak, korkuyorum ben...
— Biz yanındayız, korkma.

İkindi vaktiyle birlikte Antik Tiyatro biraz olsun serinlemeye başlamıştı. Farklı üniversitelerden gelen konservatuvar öğrencileri yaklaşık bir haftadır burada prova yapıyordu. Melike, markete gittiğinde iki öğrencinin konuşmasına kulak misafiri olmuş, burada yapılacak festivalden haberdar olmuştu. Merakının peşinden giderken iki arkadaşını da peşinden sürüklemişti. “Sürprizim var,” diyerek onları Antik Tiyatro’ya getirmişti.

Ortaya fazla karışmadan, tiyatronun kenarında ve biraz yüksek bir yerde oturdular. Hazırlanan dekorları, organizasyon süreçlerini, sahne kullanımını ve dekor değişikliklerini dikkatle izlediler. Provalarda yapılan tekrarlar, "baştan alıyoruz" sözleri ve yaşanan aksaklıklar onları şaşırtmıştı.

Duygu’nun tedirginliği, Melike’nin merakıyla zaman zaman çatışırken Mehmet, ikisini de sakinleştirmeye çalışıyordu. Ailelerinden habersiz her gün buraya gelerek provaları izlemeye devam ettiler. İlk gün kenarda oturmuşlardı, sonraki günlerde yavaş yavaş sahneye daha yakın yerlere oturup tiyatroyu en iyi açıdan izlemeye başladılar.

Son gün, kostümlü prova yapılıyordu. Oyuncular bu üç küçük izleyiciyi özellikle bekliyordu. Melike’nin elinde kağıtlar vardı, üçü de koşa koşa yetişmişti. Büyük bir heyecanla oyunu izlediler, sonunda oyuncuları ayakta alkışladılar.

Melike, elindeki kağıtlarla sahnenin köşesinde duran kıza doğru ilerledi. Yazdığı tiyatro oyununu ve hayal ettiği dekorları, kostümleri bir çırpıda anlattı. Sahnedeki kız, Melike’yi sabırla, sözünü kesmeden dinledi. Ardından gülümseyerek arkadaşlarının yanına oturdu, Melike de onun yanına geçti. Elindeki kalemi alıp kağıdın altına imzayı attılar. Böylece "karşılıklı anlaşma" tamamlandı. Duygu ve Mehmet, artık Melike’nin yazdığı oyunun oyuncularıydı. Melike, yazdığı oyunun birer kopyasını arkadaşlarına verdi.

Yıllar Sonra

Duygu, evden çıkmak üzereyken Ayşe’ye döndü:

— Dur dur dur! Neredeyse unutuyordum. Şurada, kütüphanede olmalı... Heh, buldum işte!
— Nedir o?
— Melike’ye vereceğim. Seneler önce yazdığı tiyatro oyununda bizi oynatacağına dair yaptığımız anlaşma. Belki ona ilham olur, yeni yazacağı oyunda bundan bahseder.
— Ne tepki verecek acaba? Merak ettim şimdi. Hadi çıkalım hemen.

Ayşe ve Duygu Antik Kent’e vardıklarında, Mehmet ve Melike’nin çoktan geldiğini ve giriş kapısında onları beklediğini gördüler. Turnikeden geçip yürümeye başladılar. Asırlık ağaçların arasından geçerken bir anda Antik Kent’in büyüsüne kapıldılar. Mehmet, bir yandan Ayşe’ye kentin tarihinden bahsederken Melike, “Tiyatro kısmına gidelim,” diyordu. Duygu ise, “Önce buraları gezelim, sonra tiyatroya uğrar, biraz da otururuz,” dedi.

Ayşe, yeni gördüğü yerleri keşfetmenin heyecanıyla Mehmet’e sorular soruyordu. Restore edilmiş taş blokların arasından geçerken içinden şunu geçirdi:
“Buradaki her köşe geçmişle dolu. Kaç asır geçti… Her geçenin hikayesi bambaşka.”

Büyük bir kapıdan geçtiler. Sütunları yüksek, üzeri yazılarla dolu taş blokların neredeyse boş yeri yoktu. Ayşe merakla sordu:
— Burada ne yazıyor acaba?

Mehmet, gösterişli kapının hikayesini anlatmaya başladı. Duygu ve Melike, hikâyeyi bilmelerine rağmen pür dikkat Mehmet’i dinlemeye koyuldular.

— Bu kapının ardında öyle bir hikâye yatıyor ki... Şimdinin patron yandaşlarına taş çıkarır cinsten. Dönemin en sözü geçen senatörlerinden Lucius Velerias’ın kölesi Kaleus, efendisine çok bağlıydı. Halka karışıp bilgi toplar, sonra hepsini Velerias’a aktarırdı. Akrabalarından dahi bilgi sızdırır, tüccarlarla ilk o konuşur, en iyi ürünleri efendisine götürür, gözde olmayı başarırdı. Senatör, Kaleus sayesinde şöhretin ötesine geçti.

Ayşe, dayanamayarak araya girdi:
— Her dönem Aylin’ler varmış. Sadece isimler ve meslekler değişiyor. Değişmeyen, zihniyetler ve itaatkarlıklar. Geçmişten hiçbir farkımız yok.

Melike birden parladı:
— Yazdığım oyunu geçmişle bağlamalıyım! Aradığım tam olarak buydu...

Duygu çantasından anlaşma kağıdını çıkardı:
— Al sana geçmiş! Hem de imzalı!

Melike birden:
— İnanmıyorum, sen onu sakladın mı?

İlgi bir anda kağıdın üzerine kaymıştı. Ama Duygu için önemli olan, o imzanın temsil ettiği gerçekti. Sohbet ede ede Antik Kent’in diğer bölgelerini gezmeye devam ettiler. Hafif bir esinti, kuş sesleri eşlik ediyordu.

Ayşe, heyecanla bağırdı:
— Aaa o bir leylek mi?
— Evet, ne güzel süzülüyor gökyüzünde.
— Duygu, senin Matruşka bilekliğin vardı. Leyleği gördüğüne göre artık onu bir ağaca asmalısın. Ne güzel bir yerde gördün!

— Tiyatroya yakın bir ağaç vardı. Oraya varınca takayım...

Mermer zeminlerde yürürken Ayşe içinden geçirdi:
“Bir zamanlar burada hayat vardı. Ne çok insan kendinden iz bıraktı...”

Tiyatroya gelmişlerdi. Sahnenin ortasından en öndeki locaya oturdular. İstemeden de olsa birbirlerine şakalar yapmaya başladılar.

— Şimdi otur da bakalım, o dönemlerde burada böyle rahat oturabilir miydin Mehmet Kaptan?
— Ben en yalaka kaptan olurdum, kimin rütbesi yüksekse ona yakın dururdum!

Dördü de kahkahalarla güldü. Duygu, çantasından anlaşma kağıdını çıkardı. Gülümseyerek, “Ah ne günlerdi,” dedi. Ayşe, çantasından ajandasını çıkarıp dört kağıt yırttı. Her biri tarih, ad ve soyad yazıp imza attı. Birbirlerine söz verdiler.

Duygu, bu yazı keyifle geçireceğine;
Mehmet, babasıyla konuşacağına;
Melike, bir karar verip ilerleyeceğine söz verdi.
Ayşe ise:
— Sesli söylemek istemiyorum ama size söz veriyorum, dedi.

Mehmet, Melike’nin şapkasını ve pareosunu alarak sahneye çıktı. Yunan tanrıçaları gibi pareoyu sardı. Seyirci varmış gibi onlara sesleniyordu. Duygu da ona eşlik etti. Karşılıklı oynadıkları sahne bitince Ayşe ve Melike onları ayakta alkışladı.

Mehmet:
— Alkışımı aldım, şimdi deniz muhteşemdir. Haydi sahile gidelim!

Duygu:
— Şu ağaca bilekliğimi takıp geliyorum...

Bilekliği takarken aklından geçti:
“İş yerinden arkadaşım hediye etmişti. Takarken demiştim ki, ‘kendimi ait hissettiğim, yeteneklerimi kullandığım yerde olmak istiyorum.’”

Şimdi çocukluğunun geçtiği Antik Kent’te, hep dokunduğu ağaca bilekliğini bağlıyordu. Gülümseyerek bir fotoğraf çekti ve arkadaşlarının yanına doğru yürümeye başladı.

— Verdiği sözü ilk kim tutacak, sizce?

Yarın kaldığım yerden devam edeceğim. Keyifli günler dilerim.

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.