Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Arkası yarın: Dereotlu poğaça

Yazının Giriş Tarihi: 08.08.2025 07:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.08.2025 11:09

Mehmet sadece üniversite puanını yüksek tutmaya odaklı çalışıyordu. Aklında ya da tutkusu olduğu bir alan yoktu. Emeğinin karşılığını alıp hedeflediğinden daha yüksek bir puan almıştı.

Büyük annesi ve dedesinin aynı yerde doğduğu bir sahil kasabasında büyümüştü. Ailesi, meyve ağaçlarıyla uğraşıp balıkçılıkla geçiniyordu. Babasının öncülüğünde ve bölgeye artan turizm ilgisiyle birlikte, tekne turları düzenlemeye başladılar. Dedesi geçimini balıkçılıktan kazanırken tekneyle koy koy gezme fikrine hiç sıcak bakmamış ve oğlunu desteklememişti. Baba oğul çok zıtlaşmıştı. Mehmet büyüyüp üniversiteye gitmek istediğinde işlerini büyütecek bir bölüm okuması için okuldaki hocalarıyla görüşmüş tercihlerini babası yapmıştı. Oğluna fikrini sormamıştı. Mehmet babasının tercih ettiği bölüme gidip iki yıl okumuştu. Üniversitede diğer bölümlerden arkadaşlarıyla bir araya gelip bir çok sempozyuma katıldı. Sanat tarihi, sosyoloji daha çok ilgisini çekmiş bunlar üzerine kitaplar alıp vaktini bunlarla geçiriyordu. Müzeler, antik kentler yaşanmış hikayelerin içinde kayboluyordu. Dersleri pek iyi değildi zoraki sınavlara giriyor bütünlemeye kalıp bir üst sınıfa geçmeye çalışıyordu. İki yıl bittiğinde okulu dondurmuştu, Mehmet. Kendisi de bu kararı nasıl verdi şaşırmıştı. Dedesinin ve babasının fikir ayrılıklarıyla büyüyen bir çocuk olunca neler yaşayacağını biliyordu. Kendi fikirlerini babasıyla paylaşmayıp uzak durmasının sebebi bu yüzdendi. İki yıl boyunca okuduğu kitaplar insanı anlamak ve kendi fikirlerini yaşamak üzerineydi. Bazen kendi kendine çeliştiği de oldu.

Takip ettiği kendine yakın hissettiği iki profesör vardı. İkisinin konuşmacı olduğu bir programa katılmıştı. Birden iki profesörün arasında tartışma yaşandı, üslupları hemen değişmişti. Senin kaç tane yayının var, senin kaç tane kitabın var diyerek devam etti. Konuşma karşılıklı Karagöz Hacivat atışmasına döndü. Sonrasında devamını getiremedi iki profesör ve sonlandı. Dedesi ve babası gibi profesörlerde kendi aralarında birbirlerine fikir olarak saygı gösteremediğini gördü. Demek ki bilmek ve yapabilmek aynı şey değildi. İki profesörün bilmediği ya da yapamadığı neydi acaba? Babasının çizdiği yolu istemediğinin farkına varmış kendi fikirlerini yaşamak istiyordu. Bunları biliyordu ama yapamıyorum diyordu sürekli kendi kendine. Ayşe’nin dediği gibi boğulmuştu bir yıldır. Gece uyku tutmamıştı Mehmet’i. Uykusu sürekli bölünmüş aydınlık olmadan sahile gitmişti. Zihni dalgalarla boğuşurken denizde bir o kadar sakindi. Huzur veriyordu sahil ona, bir kez daha anladı. Ne yaşarsa yaşasın buradaki huzurun peşinden gideceğini anladı. Gün yavaş yavaş aydınlık olmaya başlamıştı. Mehmet uzun bir süre sahilde denizin taşları dokunuşunu izleyip sesine odaklandı.

Melike huzursuz geçen gecenin ardından uyuyamayacağını anlayıp bir çantaya not defterini bilgisayarını alıp çıktı. Gecenin zifiri karanlığından gökyüzü lacivert bir görüntü almaya başladı. Antik Kentte yürümeye başladı. Tiyatronun olduğu bölüme geldi. Hava aydınlanmıştı, tiyatroda sanki bütün gece toplantı yapılmış bir hava vardı. Kafasında olan ne varsa yazmaya çizmeye başladı. Bağdaş kuruyor olmuyor, sahneye gidiyor. Sağ taraftan gelip seyirciye selam veriyor sol taraftan selam verip sahneden ayrılıyor. Kendi zihninden geçenleri bedenine yansıtmaya çalışarak ne sabahın erken saatine aldırıyor ne de yaptıklarını yadırgıyordu. Dışarıdan saatlerce oturup diyalog yazacak bir havası vardı, Melike’nin.

Artık güneş kendini göstermeye başlamış yavaş yavaş balkondan içeriye doğru ilerlemeye başlamıştı. Ayşe, güneşin yüzüne vurmasıyla uyandı. Yatağından biraz gökyüzüne baktı sonra mutfağa doğru yöneldi, balkon kapısı açıktı. Balkondan dışarıya baktı ağaçların arasından güneşi gördü. Havayı içene çekti ve içinden ne farklı duygular yaşadım son bir haftadır dedi. Kimseden ses çıkmıyordu, poğaça yapayım sıcak sıcak ne güzel olur kahvaltıda diyerek mutfağa girdi. Hazırlıklarına başlarken hafif bir müzik açtı. Müziğin ritmi kuşların sesleri rüzgarın ara ara yapraklara dokunuşunu görerek mutfakta kahvaltıyı ve poğaçayı hazırladı. İstemsizce çocukluğundaki anılar yine onu karamsar bir sokağa sokmaya çalışıyordu. Şuan yaşadıkları, kariyeri, arkadaş ilişkileri güzel olsa da hortluyordu geçmiş. Yaşayamadığı çocukluğunu büyütmek zorunda oluşu… Bu karamsar sokağa girse de artık net olan bir şey vardı. Annesiyle konuşup yarım yerlerini annesine tek tek gösterecekti. Bu arada poğaçalar çoktan fırına girmişti bile...

Duygu sabah sessizliğinden faydalanıp kimse uyanmadan maillerine bakmak istedi. Ayşe’nin mutfakta olduğundan habersiz. Bağlantılı olduğu firmalara işten ayrıldığını belirten maili tek tek gönderiyordu. Sürekli ertelediği yüksek lisans başvurularına baktı bir kez daha, üniversitede çalışan arkadaşına biraz samimi biraz bilgi içeren mail yazdı ve gönderdi. Yüksek lisans yapıp kariyeri için farklı bir yol denemeye karar verdi. Belirsiz bulutlar artık Duygu’nun üzerinden yavaş yavaş gidiyor yerine hayal ettiği rengi görmeye başlıyordu. Burnuna güzel kokular gelmeye başlamıştı. Poğaça mı o dedi içinden…

Mehmet ise acıktığını fark edip yavaşça kalktı, acaba Melike uyandı mı? Bu akşam babamlarla onlara gitsek üniversite için konuşsak ama öncesinde ben babama bahsetsem fena olmaz diye zihninden geçirerek Duyguların balkona geldi. O sırada Ayşe balkona kahvaltı hazırlamaya başlamış mutfak ve balkon arası mekik dokuyordu. Mehmet,

-Günaydın, erkencisin.

-Sende erkencisin, sana da günaydın. Gelsene hep birlikte kahvaltı edelim, gerçi senin teknedeki kahvaltı gibi olmaz ama buranın atmosferi de fena değil.

Gülümsedi Mehmet,

-Geliyorum

İçeriden bir ses,

-Hepinize Günaydın, dedi Duygu

Kapıyı açmak için yöneldi.

-Hemen Melikeyi arıyorum o da gelsin. Melike açmıyor, uyuyor sanırım. Bakayım balkonuna seste yok, neyse uyanırsa bizi balkonda görür zaten...

Duygu çayları masaya götürdü. Ayşe de şöyle bir göz ucuyla masayı süzdü. Eksik bir şey var mı diye. Hep birlikte oturdular masaya, Duygu bir saat önce uyandığını söyledi. Seni uyuyor sandığım için maillerime bakayım diyerek başladı konuşmaya. Bir yandan poğaçaların ne kadar lezzetli olduğunu söyleyip bir yandan da aldığı kararı açıklayacaktı ki,

-Günaydın bende çay istiyorum, dedi uzaktan bir ses.

Melike elinde defterleri kolunda çantasıyla bir yerden geldiği ve epeydir evde olmadığı belliydi. O sırada içeriden de bir ses geldi.

-Kızlar uyuyakalmışım ben, poğaça kokusuna uyandım ne güzelmiş böyle hazır bir kahvaltıya oturmak.

Duygu ayağa kalkıp annesine sarıldı. Bütün yaz seninleyim. Her sabah kahvaltıyı ben hazırlarım sana, ama poğaça yapmaya garanti veremem. Sonrasında kapıyı açtı, Duygu. Hepsi masada toplandı. Gülüşmeler şakalaşmalar Melike’nin ara ara masadan kalkıp rollerini anlatmasıyla devam etti. Melike tiyatroya gidip kostümler ve dekorlar için görüşme yapacağını belirterek iki gün sonra gideceğinden bahsetti. Duygu yüksek lisans için arkadaşına mail attığını ve farklı bir alandan yapmak istediğini söyledi. Ayşe de paylaşmak istese de içinden bir ses bu büyülü anı bozmayayım diyerek ben de çok güzel kararlar aldım diyerek lafa girdi. Ayşe,

-Hepimizdeki bu değişim seni de etkilese ne güzel olur, Mehmet.

Mehmet Melike’ye bakarak

-Melike, aslında seninle konuşmak için geldim.

-Karar verdin mi dönecek misin üniversiteye?

-Ben gün içinde babamla bu konu hakkında konuşacağım. Akşam Melikeler bizi kahveye davet ediyor diyerek devam edeyim konuşmaya ne dersin?

-Tamam ben de babamla konuşayım. Haberi olsun. Akşam yemeğe gelin siz bize. Anneme söyleyeyim pazardan balık alalım hatta. Siz de gelin der Duygu’ya bakarak.

-Biz yemeği dışarıda yiyeceğiz bugün öyle program yapmıştık. Biz yemekten sonra gelelim İsa’nın son akşam yemeği gibi olursa biz de Ayşe’yle ikimiz havariler olarak çarmıha gerilmeden kurtarırız, Mehmet’i dedi.

Tedirginlikle birlikte hepsinin yüzünde bir tebessüm oluştu. O zaman kahveler içilsin hazırlıklar başlasın. Kaptan’ı ağırlamak zor ben anca yetiştiririm akşama kadar dedi, Melike. Kahveleri yapmak için mutfağa doğru ilerledi. Akşam yemeğinin tedirginliğini üzerinde hissederek kahveleri yaptı.

Bu akşam yemeği bir son mu olacak, yoksa yeni bir başlangıç mı?

Yarın kaldığım yerden devam ediyor olacağım keyifli günler dilerim.

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.