"21 yıldır ekmek yemiyorum" diyerek sosyal medyada gündem olan Burcu Esmersoy'un açıklamalarını, hayretler içinde dinleyen balık etli kadınlardan biriydim ben de.
Dile kolay 21 yıl...
Haberi okuduğumda aklıma üşüşen düşünceler şöyleydi.
Bre hanım kız, 21 yıl boyunca hiç mi menemen yemedin?
Sıcacık kızarmış ekmeğin üzerine, mis gibi kokan tereyağını hiç mi sürmedin?
Sucuğun üzerinde güneş gibi parıldayan yumurta sarısına hiç mi ekmek banmadın?
Acıktığında şöyle bir bastırsın diye hiç mi ekmek arasına beyaz peyniri sıkıştırmadın?
Şaştım kaldım doğrusu.
Şaştım çünkü; yemek yemekle, psikolojik fizyolojik fark etmeksizin her türlü bağ kuran milletiz biz.
Ekmeksiz doymayız.
Kardeşler arasında kıran kırana, ekmek almaya kim gidecek kavgasını yapmış insanlarız.
Alışmışız. Sulu yemeklere banmadan da lezzet almayız.
Ama tabi... Her güzel şeyin bir bedeli var.
Ortada; istediğini yiyen, istediğini giyemez diye acı mı acı bir gerçek var.
Fit vücuduna imrenerek baktığımız Esmersoy'un iradesinin üçte biri bizde olsa, yeter aslında.
Tamam ekmeği hayatımızdan tamamen çıkarmak belki namümkün ama...
En azından yıllardır tüketmemize rağmen hiçbir faydasını görmediğimiz abur cuburlara veda etme cesaretini, bu vesileyle de bulabiliriz diye düşünüyorum.
Baharın gelişi, kilolarımızın gidişi olsa mesela.
Pazartesiye minnet etmeden Cuma gününden başlasa perhizlerimiz...
Şok diyetlere, üç günde yağ erittiğini iddia eden asparagas haberlere prim vermeden...
Sporla ve zamanla erise göbeklerimiz.
Olamaz mı?
Pek ala olabilir, elbette olabilir, pek tabii olabilir.
Her şeyin özen ve sabır isteyen bir düzen üzerine kurulu olan bu dünyada,
Bizim de elimizden bir uçanla bir kaçan kurtulur.
Bu yaza da balık etli girmeyelim. Beyaz ekmekle olan davamızı zaman aşımına uğratarak düşürelim!
Burcu Esmersoy'lar şunlar bunlar bahane,
Sağlığımız için yürüyeceğimiz upuzun yollar şahane!
Kimler benimle aynı fikirde?
Uzun, stresli ve bir hayli yorucu olan maratonun bugün itibariyle son etabına girildi. Sizin bu yazıyı sabah saatlerinde okuduğunuzu varsayarsak, tam da şu anda yüz binlerce öğrenci iyi bir üniversite ve dolayısıyla iyi bir gelecek inşa edebilmek için ter döküyor. Pandemi sebebiyle yüz yüze
İnce belli bardaklarımızda çaylarımızı yudumlarken konu nasıl geldiyse, vedalara geldi. "Zamanın baş döndürücü hızı ilişkilere de yansıdı" dedi birimiz. "İnsanlar kaldığı otelden ayrılır gibi vedasız, hoşça kalsız çekip gidiyor." "İyi-kötü güzel günler yaşamıştık" diyerek söze başladı bir d
Kimi zaman baba; sert kasırgalara göğüs geren bir geminin kaptanı, Hoyrat rüzgarlarla mücadele eden, ederken de kimseye belli etmeyen ulu bir çınar, Yokluğu varlığa çevirme de yetenekli bir usta, Ailesiyle paylaşmadan sorunları kendi içinde çözüme kavuşturan kudretli bir mahir, Evin için
3 yıl önce bugün... Sıcak bir Haziran akşamında, karnımdaki yolculuğunu tamamlayınca, kucağıma doğru bir adım atmıştın. Bir damla sıvıdan büsbütün bir bedene dönüşerek, aslında o gün Tanrı'nın görünür olduğunu da kanıtlamıştın. Ve üç yıl önceki o 18 Haziran günü, doğum- yıkımla sarsılarak y
"Yemek, yemek üzerine ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı" demiş Cemal Süreya. Benim içinde öyle. Pazar günlerini keyifli kılan yegane şey, acelesiz, telaşsız, bir yere yetişme velvelesi olmadan; uzun uzun yapılan bol ve hoş muhabbetli kahvaltılardır. Hafta i
Bu hayatta kime akıl danışırsınız? Nefesinizin daraldığı, yüreğinizin kabardığı anlarda... Kimin numarasını tuşlayıp da ararsınız? Kimin sesini duymak ferahlatır içinizi, kimin "her koşulda yanındayım" desteği teselli eder sizi? Süper kahraman değiliz ki, etten kemikten insanız. Gün olur