Dünyanın bir ucunda, çocuklar açlıktan ölürken, diğer ucunda insanlar sofralardaki artığı çöpe döküyor. Bir yanda Gazze’de un bulamayan anneler, öte yanda düğün ve ziyafet salonlarında tabaklara dokunulmadan toplanan israf dağları…
Ne hazin bir çağdayız.
Bir zamanlar halklara "hak, hukuk ve hakikat" getiren Batı, bugün medeniyet maskesiyle yüzünü gizlemeye çalışıyor. Hümanizm nutukları atan devletler, Gazze’de açlıktan ölen bebeklerin feryadına sağır, bombaların gölgesinde yaşayanların gözyaşına kör.
Aylar geçti. Ekmek yok. Su yok. Vicdan da yok.
Ey Hristiyan Alemi! Bakınız peygamberiniz nasıl sesleniyor:
Barnabas İncili’nde Hz. İsa (aleyhisselam), bir öğüdünde şöyle der:
“Dünyanın en büyük iblisi, insanı ziyafet sofralarına davet ederken başlar vesveseye. Çok yemekle gönlüne gaflet dolar, sonra arzularına tutsak olur. Sonunda ne kalbi Hak’ka yönelir ne de dili şükreder.”
(Barnabas İncili, 31. bölüm)
Bu sözler bugün bizim için (bütün beşer için) bir ayna gibidir. Sadece gıda değil, vicdan da israf ediliyor artık. Sofralar büyüdükçe kalpler küçülüyor.
İnsanlık, sofrada iki kaşık fazla yemeği mutluluk zannederken, açlıktan ölen bir çocuk yüzü, tüm bu sahteliği yerle bir ediyor. (Emin olun bunun vebali ve tokadı da tüm insanlık için o derece kahredici olacaktır. Zira Allah, Hakim-i Adildir. İhmal etmez, imhal eder. Kur'an'da sınırı aşan kavim ve milletlere gelen ilahi azaplar bize bu mesajı vermektedirler.
Modern insan, açlığı yalnızca bir “uzak haber” olarak görüyor. Oysa o açlık, bizim sessizliğimizin yankısıdır.
Kur’an şöyle der:
“Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’râf, 31)
Bizim sofralarımızda dökülen her lokma, bir başka çocuğun duasına engel, bir başka annenin gözyaşına sebep oluyor olabilir. İsraf sadece ekmeği çöpe atmak değildir; duyarsızlıkla kalbi kurutmak da bir israftır.
Bugün dünya, Gazze gibi nice coğrafyada ölçüsüzlüğün ve zulmün bedelini ödüyor. Oysa sadelik, kanaat ve paylaşma; insanlığı ayakta tutan temel değerlerdir. Hz. Peygamber (sav), üç hurmayla iftar eden bir Nebi’ydi. Biz ise on tabakla doymayan bir nesle dönüştük.
Ve bugün, tüm bu çöküşün içinde asıl çığlık şudur:
“İsraf edenler, aç kalanların ahını taşır.”
Gazze’de açlıktan ölen bir bebek varsa, bu sadece siyonizmin değil; konfor uğruna susanların, yiyip de paylaşmayanların da suçudur.
Artık gözlerimizi kaçırmamalı, kulaklarımızı tıkamamalıyız.
Zira ziyafet sofralarında boğulan vicdanlar, açlıkla imtihan edilen masumlara sırt çevirdikçe, insanlık denen o yüce değer daha da küçülecek.
Unutmayalım:
“Ziyafetle değil, merhametle kurulan sofralar bizi kurtarır.”
Ve sahte medeniyetin iç yüzü, Gazze’nin açlığıyla ortaya çıkmıştır.
Artık bu sahneyi değil, hakikati konuşmanın ve harekete geçmenin zamanı.