Hava Durumu

İmparator Herakl, bu İsa Bin Meryem’dir, dedi!

Yazının Giriş Tarihi: 29.03.2024 07:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.03.2024 17:02

(1)

Ramazan ayı, malumunuz Kur’an Ayı’dır. En’am 20. Ayetindeki şu ifade bir kez daha dikkatimi çekti:

“Kendilerine kitap verdiğimiz Yahudi ve Hıristiyanlar onu (Resûlullah'ı) kendi oğullarını nasıl tanıyorlarsa, öylece tanırlar…”.

Hz. Peygamberi bu kadar açıkça onlara tanıttıran bilgi nasıl olur diye hep kafama takılan bir müşkil idi.  Nihayet Molla Cami’nin “Şevahid-ün Nübüvve”sinde ikna ve tatmin edici rivayetlere rastladım. Zannediyorum ki, özet olarak arz edeceğim aşağıdaki nakil sizi de ikna edecektir. Şöyle ki;

Hişam bin As (ra) şöyle anlatmıştır: Hz. Ebubekirin (ra) halifeliği sırasında beni bir arkadaş ile Rum İmparatoru Herakle gönderdi ve onu İslam’a davet etmemizi söyledi. Heraklinvalilerinden CebelliGassaninin bulunduğu Gavtaya vardık. Vali ile görüşmek istedik. Bir kimse göndererek bu isteğimizi bildirdik. Vali de bize bir kimse göndererek söyleyeceklerini sana söylesinler demiş. Biz söyleyeceklerimizi Valinin kendisine söyleyeceğiz dedik. Bunun üzerine valinin huzuruna çıkardılar. Vali niçin geldiniz, söyleyecekleriniz nedir? diye sordu.

Hişam; sizi İslamiyet’e davet etmek için geldik, dedim. Vali siyah elbiseler giymişti. Niçin siyah elbiseler giydin diye sordum. Müslümanları Şam’dan çıkarıncaya kadar siyah elbiseler giyeceğim, dedi. Bize Peygamberimiz haber verdi ki, sizin şu anda oturduğunuz toprakları da biz alacağız dedim. Vali; siz gündüz oruç tutup, gece yemek yiyen kavim değilsiniz ki, buraları alabilesiniz, dedi ve bize oruçtan sordu. Biz de gündüz oruç tutup gece yemek yediğimizi söyleyerek ve orucumuz anlattık. Bunları dinleyince Valinin yüzü simsiyah oldu. Sonra yanımıza bir kimse katarak Herakle gönderdi. Heraklin bulunduğu şehre yaklaşınca, yanımızdaki adam, siz bu develerle şehre giremezsiniz. Sizi başka bineklere bindirelim, dedi. Biz kendi develerimizden başka bineklere binmeyiz, dedik. Durumu Herakle bildirdikten sonra, biz develerimizin üzerinde ve kılıçlarımızı kuşanmış olarak şehre girdik. Heraklin sarayının önüne vardık. Herakl, sarayın penceresinden bize bakıyordu. Yüklerimizi indirdik. “La İlahe İllallahuVallahu Ekber” dedik. Heraklin oturduğu pencere hurma dalı gibi sallandı. Bize bir adamı ile sakın dinlerini açıklamasınlar diye haber gönderdi. Sonra saraya aldı. İçeri girince Herakltahtına oturdu. Kırmızı elbiseler giymişti. Bütün eşyaları da kırmızı idi. Rum Patrikleri de orada toplanmıştı. Melikin yanına yaklaştık. Bize, birbirinize verdiğiniz gibi, bize neden selam vermediniz, dedi. Bizde birbirimize verdiğimiz selamı size vermeyiz ve sizin birbirinize verdiğiniz selamı da biz söylemeyiz, dedik.

Herakl, sizin birbirinize verdiğiniz selam nedir? diye sordu. “Esselamualeyküm”dür dedik. Büyüklerinize nasıl selam verirsiniz, dedi. Yine aynı sözle dedik. Sizin aranızda en büyük sözünüz nedir, dedi. ““La İlahe İllallahuVallahu Ekber” dedik. Bu sırada içinde bulunduğumuz oda yine sallandı. Melik başını kaldırıp tavana baktığında başı da sallanıyordu. Sonra bize dönüp, siz bu sözü büyüklerinizin yanında söyleyince bulunduğunuz yerde böyle sallanma olur mu? Dedi. Hayır sallanmaz. Böyle sallanmayı sadece burada gördük, dedik. Melik, isterdim ki bu sözü söylediğiniz her yerde böyle sallanma olsaydı. Niçin? Dedik. Çünkü o zaman bu sallanma peygamberlik alametlerinden olmazdı. Bir göz boyamacılık ve sihr olurdu, dedi.

ALLAH HAKKI İÇİN BU SİZİN PEYGAMBERİNİZDİR!

Sonra bize arzu ettiği birçok sorular sordu, cevabını verdik. Orada üç gün misafir kaldık. Bir akşam yanına çağırdı. Önceki soruları tekrar sordu, cevaplarını verdik. Sonra işaret etti, bir sandık getirdiler. Sandığın dört köşesi altınla süslenmiş ve eskimiş birçok bölümleri vardı. Her bölümün kapağı ve üzerinde kilidi vardı. Bir bölümü açıp içinden siyah renkli bir ipek parçası çıkardı. Üzerinde bir insan resmi yapılmıştı. Kırmızı benizli, büyük gözlü, güler yüzlü, uzun boylu ve siyah elbiseli idi. Fakat sakalı yoktu. Böyle bir kimseyi hiç görmemiştik. Bunu tanır mısınız, kimdir, dedi. Biz hayır bilmiyoruz dedik. Melik, bu Âdem (as) ‘in resmidir, dedi. Sonra sandıktan başka bir bölmeyi açtı. Bir parça siyah ipek daha çıkardı. Üzerinde bir insan resmi vardı. Beyaz benizli, kıvırcık saçlı, kırmızı gözlü, başı büyük ve sakalı güzel idi. Bunu tanır mısınız, dedi. Tanımayız dedik. Bu Nuh (as) dır, dedi. Sonra sandıktan bir bölme daha açıp bir parça siyah ipek çıkardı. Onun üzerinde de insan resmi vardı. Çok beyaz, açık alınlı, güzel gözlü, beyaz yüzlü, aksakallı ve sanki canlı gibi tebessüm eder bir haldeydi. Bunu tanıdınız mı, dedi. Hayır dedik. Bu İbrahim (as) dır, dedi. Sonra bir resim daha çıkardı. Ak benizli idi. Herakl, bize tanıdınız mı, dedi. O peygamber Efendimiz (sav) idi. Hemen tanıdık ve evet vallahi bu bizim Peygamberimizdir, dedik ve ister istemez ağlaştık. Melik ayağa kalktı ve sonra oturdu ve Allah hakkı için bu sizin Peygamberinizdir, dedi. Sonra sandığın diğer bölmelerini birer birer açtı. Her birinde bir Peygamber sureti vardı. Son olarak bir yiğit resmi çıkardısiyah sakallı, nur yüzlü, güzel gözlüydü. Bunu tanıdınız mı, dedi. Hayır bilmiyoruz, dedik. Bu İsa bin Meryem(as)dir, dedi. “

( Bunları nereden buldunuz? Haftaya)

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.