Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Cayır cayır yanan ‘ihya’lar ve müfredatın ateşi

Yazının Giriş Tarihi: 18.07.2025 07:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 17.07.2025 14:15

“Müslümanlar dinlerinde hakikaten âlim oldukları zaman bütün akvam-ı dünya arasında âlim idiler... Esrar-ı şeriatı bilmemek hastalığına tutulunca artık mevcudiyet-i hakikiyelerini muhafaza edemeyerek inhizama uğradılar.”

Bu cümle, İslâm dünyasının ilimle olan bağını yitirdiğinde nasıl savrulduğunun kısa ama veciz bir özeti. Bu cümlenin ardından gelen bir başka tespit ise insanın içini dağlıyor:

“İmam Gazali’nin kitapları Gırnata’da yakıldı. Alim kisvesine bürünmüş birtakım mağripli mütealimler o eseri tadlil etmeye başladılar. Bunun üzerine İhya-yı Ulum’un bütün nüshaları toplatılarak cayır cayır yakıldı.”

Bu sadece bir kitabın değil, bir zihniyetin, bir ilim geleneğinin ve nihayetinde bir medeniyetin yakılışıdır. İlimden uzaklaşan ümmet, zamanla kendi içinden çıkan sahte alimlerin vesayetinde karanlığa gömülmüş, Gazalî gibi bir hakikat güneşi bile “tedhiş unsuru” sayılarak yok edilmek istenmiştir.

Bugün farklı bir Gırnata’dan geçiyoruz.

Ama bu kez yangın, kütüphanelerde değil; müfredatın içindedir.

Ve bu kez kitapları değil, nesli yakmaktadır!

FULBRİGHT GÖLGESİNDE BÜYÜYEN ZİHİNLER

1949 yılında ABD ile imzalanan Fulbright Antlaşması, görünüşte eğitimde iş birliği vaadi taşısa da, zamanla Türkiye’nin eğitim sistemine nüfuz eden bir zihinsel tahakküm aracına dönüşmüştür. Fulbright Komisyonu'nun gözetiminde hazırlanan müfredatlar, Batı merkezli, seküler, pozitivist ve yerli değerlerden kopuk bir eğitim modelini ülkemize dayatmıştır.

Bu antlaşmayla sadece eğitim materyali değil, zihin kalıpları da ithal edilmiştir. Türk gencine, Gazalî değil Descartes; İbn Sina değil Darwin; Bediüzzaman değil Auguste Comte okutulmuştur. Fizik anlatılmıştır ama Allah yoktur. Biyoloji öğretilmiştir ama yaratılış yasaklıdır. Din dersi vardır ama hikmet ve marifet yoktur.

İşte nesil buradan kırıldı.

BİN YILLIK TEDRİS GELENEĞİNE DÖNÜŞ

Oysa bizim medeniyetimiz, din ve fen ilimlerini mezceden muazzam bir geleneğe sahipti. Gazalî’nin Nizamiye Medreseleri’nde yaptığı tam da buydu: Fıkıh ile mantık, hadis ile felsefe, ahlak ile cebir aynı mecliste öğretilirdi. Bediüzzaman Said Nursî’nin Medresetü’z-Zehra projesi de aynı ruhu yansıtır: “Aklın nuru fünun-u medeniyedir, kalbin nuru ulûm-u diniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat ortaya çıkar.”

Bugün bu sentez terk edilmiş, din şekilciliğe, fen ise inançsızlığa kurban edilmiştir. Müfredat çocuklarımıza parça parça bilgi verirken, o bilginin anlamını, yönünü, sorumluluğunu öğretmiyor. Genç beyinler çok şey biliyor ama niçin yaşadığını bilmiyor.

NE YAPMALI?

Bu hazin tablo karşısında yalnızca şikâyet değil, çözüm de üretmek mecburiyetindeyiz:

1. Müfredat Millî ve Medeniyet Temelli Olmalı: Eğitim içeriği, Batı’nın pozitivist kalıplarına değil, kendi tarihî ve ilmi mirasımıza dayanmalıdır. Fen ilimleri, Allah’ın kudretini ve hikmetini gösterecek şekilde yeniden ele alınmalıdır.

2. Din ile Fen Arasında Barış Sağlanmalı: Bin yıllık tecrübeyle sabittir: Sadece din verilirse taassup, sadece fen verilirse manevî körlük doğar. Lise seviyesinde “Fen ve Hikmet” başlıklı yeni bir dersle bu denge sağlanabilir.

3. Mütefekkirler Müfredata Girmeli: Her lise öğrencisi Darwin’i biliyor, ama Gazalî’yi tanımıyor. Newton okutuluyor ama İbn Heysem’den habersiz. Bu, bilinçli bir unutkanlık değilse nedir?

4. Din Dersi Bilgi Değil Bilinç Vermeli: Bugünkü “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersi, ahlâkî inşa yerine sınav ezberine hizmet etmektedir. Bu ders yeniden yapılandırılmalı; marifet, hikmet, tefekkür, adalet, muhabbet gibi kavramlar merkeze alınmalıdır.

5. Yeni Nesil İçin Yeni Bir Maarif Haritası Hazırlanmalı: Artık günü kurtaran değişikliklerle yetinilemez. Köklü bir zihnî inkılap şarttır. İslâm’ın ilimle, hikmetle, estetikle ördüğü büyük medeniyet yeniden hatırlanmalı, eğitim buna göre şekillenmelidir.

Meclis, MEB ve Eğitim Şûrası’na Açık Çağrıdır:

Artık nesillerin aklına yabancı ideolojiler, ruhuna seküler çatışmalar, kalbine ise inançsızlık değil; tevhid, hikmet ve marifet yerleştirilmelidir.

Millî Eğitim Bakanlığı, Fulbright Antlaşması'nın gölgesinden çıkmalı; müfredatını, kendi medeniyet değerlerine yaslanarak yeniden inşa etmelidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi ise bu inkılabı anayasal güvenceye almalı, eğitim politikalarında yerli ve millîlik kavramını sadece söylemde değil, içerikte de hâkim kılmalıdır.

Eğitim Şûraları artık günü kurtaran raporlar değil, bin yıllık ilim mirasımızın ihyası için yol haritaları çizmelidir. Gerekirse ıslahatçı alimlerin temsilcilerinden oluşan bir "Maarif Meclisi" kurulmalı; modern pedagojiyi, geleneksel hikmetle barıştıracak bir tecdit hareketi başlatılmalıdır.

Çünkü bu mesele parti üstüdür, ideoloji dışıdır, beka meselesidir.

Unutmayalım: Bir milletin geleceği sınıfta yazılır. Müfredatı kurtarmazsak, nesli kaybederiz.

Yükleniyor..
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Bursa Hayat Gazetesi En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.