Allah-insan ilişkisinin en temel noktalarından biri şüphesiz ki "rahmet ve gazap" konusudur. Bir başka deyişle rahmet ve gazap insanın Allah'la ilişkisinin merkezindedir ve de yan yanadır. Öyle ki pek çok müellif Allah'ın, büyük günah işleyen insanları cezalandıracağını bildirmesini (Gazap) O'nun rahmetinin bir eseri olduğu şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü Allah'ın buna, insanların bu dünyada bir toplum düzeni içerisinde daha huzurlu yaşamaları ve aynı zamanda ahreti kazanmaları için hükmettiğini düşünmektedirler. Yani amaç, genel anlamda iyiye teşvik etmek, kötülükten sakındırmaktır.
Rahmet-gazap konusu, özellikle misyoner Hıristiyan ve Yahudiler tarafından kendi tanrılarının sevgi, Müslümanlarınkinin ise şiddet, korku ve intikam tanrısı (Zalim!) olduğu iddialarıyla çok istismar edilmiş, kötüye kullanılmıştır. Oysa Allah Kur'an'da, tam 43 yerde, kendisine zulüm isnat edilmeyeceğini ifade etmekte ve kullarına asla haksızlık yapmayan bir yaratıcı olduğunu açıkça beyan etmektedir.
Kim ne dese desin, gerçek odur ki İslam rahmet dinidir. Bunun en açık ispatı Kur'an'da, "rahmet" kelimesinin (Kavram) tam 326 defa, aynı kökten gelen (türev!) kelimeler (Kavram) olan "rahman"ın 57 yerde, "rahim"in ise 14 yerde konu edilmesidir. Allah'ın doksan dokuz isminden (Sıfat) on tanesi de rahmet ve sevgiyi içeren aynı köklerden gelmektedir. Ve bu sevgi tüm yarattıklarını kapsamaktadır, çünkü bizzat Allah, "Alemlerin rabbi" olduğunu beyan etmektedir.
Evet, Allah'ın rahmeti daha çok iman edenler üzerinedir ve günahkârlara karşı da müsamahasızdır ama bu şerre (Kötülüğe) müdahale ederek kulunu korumaya yöneliktir. Aksi bir durumu düşünmek yani Allah'ın günaha karşı kayıtsız kalması, kulunun kötülüğüne cevaz vermesi, onu korumaması, onu sevmemesi anlamına gelecektir.
"Rahmet" sözlük karşılığı olarak "acıma duygusu, incelik, naziklik, kalp yumuşaklığı" nı ifade eder. Rahman ve rahim ise rahmetin Allah'a nispet olan (Karşılığı) isimleridir. Rahman mümin-kâfir ayırımı yapmaksızın ve herhangi bir şarta bağlı olmaksızın herkesi kapsayan umumi nimeti ifade ederken, rahim sıfatı müminlere has olarak ahrete yöneliktir ve tecellisi için Allah'a itaati gerektirir.
Gazap, aslında işlenen büyük günahlara (Adam öldürme, Allah'ın kitap ve Peygamberini inkâr etmek, başka tanrılar edinmek, gerekliliği halinde dini savunmamak, inandıktan sonra küfre kucak açmak) karşılık olarak ilahi iradenin insanı (Kalbi ve hissi olmayan) cezalandırmasıdır (Uyarmaya, kınamaya) ki rahmet, rahman ve rahim kelimelerine göre Kur'an'da neredeyse istisna sayılabilecek sayıda, sadece 24 yerde geçmektedir.
Kur'an Azap-gazaba hükmettiği ayetlerde bile hemen ardından rahmet, merhamet ve affetmeyi zikredilmektedir: A'raf 156; "...(Allah buyurdu ki) Ben (Amellerine göre) dilediğim kimseyi azaba uğratma (cezalandırma) gücüne sahibim ama (Cezayı sadece kötülük yapanlara veririm, oysa sonsuz) rahmetim (Topyekun) her şeyi (Herkesi) kuşatır. Onu Allah'ın emirlerine uyanlara (Uygun yaşayanlara), zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara nasip edeceğim."
Allah'ın rahmetinin ne kadar kuşatıcı olduğuna dair belki de en çarpıcı ayet En'am 54'dür: Ayetlerimize yürekten inananlar sana geldikleri zaman de ki selam olsun (Müjdeler olsun) size; rabbiniz yarattıklarına merhamet etmeyi şiar edinmiş olması veçhiyle, sizden kim bilmeyerek bir günah işler de ardından tövbe ederse ve kendini düzeltirse, Allah ona rahmet ederek (Sevgi, şefkat, merhamet göstererek) affedecektir. Çünkü O'nun bağışlaması ve merhameti sonsuzdur.
Burada, kanımca dikkat edilmesi gereken asıl nokta, bu ayetin, bir önceki ayetteki Hz. Peygamber'e "Önemli olan bir insanın iman etmiş olmasıdır ki bu zenginlik veya fakirlikle ilgili değildir. İşte bu yüzden (İman etmeden önce) çeşitli hatalar (Günahlar) işlemiş olsa da iman ettikten sonra bir insanın yoksulluğuna ve önceki kötülüklerine (İşledikleri günahlara) bakarak sakın onu (Kendinden, davandan, dinden) uzak tutma (Öteleme, ötekileştirme" mealinde yapılan tembih-uyarıdan sonra gelmesidir ki bununla Hz. Peygamber'e "sen de affedici-merhametli ol ve inananlara da bunu tebliğ et!" denmektedir.
Allah'ın rahmetinin özellikle kimler için olduğu da A'raf 154'te anlatılır: Allah, (Buzağıya tapınanların da içinde bulunduğu toplum için) Musa'ya gönderdiği levhalarda "Hidayet ve rahmet rablerine karşı gelmekten korkanlar (Sakınanlar) içindir..." buyruğunun bulunduğunu hatırlatarak hidayet ve rahmetin kimler için olacağını bildirmekte, bununla, bir sonraki ayette kendisine buzağıya tapanlar için af dilemesinden önce Musa'nın dikkati çekilmekte ve örtülü olarak ona sınırları hatırlatılmakta, konumu bildirilmektedir.
Hz. Musa'nın buzağıya tapınanlar için af dilemek üzere A'raf 155'de söylediği "Allah'ım İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri (Günahlar, yaptıkları yanlışlar) yüzünden bizleri de helak eder misin (Etme!)?" sözleri-yakarışı ise şüphesiz ki her zaman ve zeminde ve de her toplumda düşünülmesi, özellikle de idari/yönetsel anlamda bizatihi kendimize ve (manen) Allah'a sormamız icap eden bir konudur.
Bu cümlenin hemen arkasından gelen "(Doğrusu, inanıyoruz ki) Bu Senin (İsrailoğullarını) sınamandan başka bir şey değildir yoksa (Elbette) dilediğini doğru yola yöneltebilirsin!..." sözlerine gelince... Bunlar, benzeri olayların(süreçlerin) her zaman ve her yerde yaşanabileceğini, mesela İsrailoğulları gibi doğru yoldan sapanlar olabileceğini ama Allah'ın kendi iradeleriyle sapıklığı seçen bu insanlara-topluma müdahale etmeyeceğini, çünkü bunun bir manevi imtihan aracı olduğunu göstermektedir.