Türkiye her yaz alev alev yanıyor. Ama ne acıdır ki sadece ormanlarımız değil, her seferinde biraz daha insanlığımız, sorumluluğumuz, hatta vicdanımız da küle dönüyor.
Bir yangın daha... Bir kıyamet daha... Ağaçlar, kuşlar, kaplumbağalar, karıncalar, yaşam... sessizce çığlık atıyor.
Peki biz ne yapıyoruz? Sosyal medyada birkaç "geçmiş olsun" mesajı paylaşmak dışında?
Ormanlarımız, yıllardır yalnız bırakılıyor. Uyarılar dikkate alınmıyor, önleyici tedbirler alınmıyor. Yangın söndürme filoları hâlâ eksik, hala "ihaleye çıkılacak" deniyor. Ama orman alev alınca, herkes susuyor. Günah keçisi aranıyor, sorumluluk kimsenin üzerine yapışmıyor.
Her yıl aynı senaryo: Önce yangın çıkar, Sonra yetkililer "kontrol altına alındı" der, Sonra binlerce hektarlık orman kaybedilir, En sonunda ise konu unutulur...
Bu unutkanlık, bu vurdumduymazlık bu toprakların kaderi olmamalı. Orman, sadece ağaç değildir. Su demektir, nefes demektir, iklim demektir, yaşam demektir. Ormanı yanan bir ülkenin geleceği de yanar!
Artık halk da susmamalı. Bu yangınları sadece itfaiyeciler değil, bir millet olarak biz söndürmeliyiz.
Denetlemeyen yetkililer kadar, seyirci kalan vatandaşlar da sorumludur bu cinayetlerde. Çünkü evet, bu bir ihmalkârlık değil; bu bir doğa cinayetidir.
Unutmayalım: Yanarsa orman, susar çocuk. Yanarsa orman, kurur gelecek. Yanarsa orman, bir milletin ruhu yanar.
Ve eğer hâlâ susuyorsak… Evet, sadece ağaçlar değil;
Vicdanlarımız da çoktan yanmış, kül olmuş demektir.