Bir insana gereğinden fazla teveccüh, kıymetinden fazla kıymet, ederinden fazla alaka göstermek; dengeleri bozuyor, ilişkileri zedeliyor, akması gereken seyri altüst ediyor hatta kopma noktasına getiriyor. Neyse o gerçekte; halk tabiri ile 3 köfteye 3 köfte, 5 köfteye 5 köfte…
Her şeyin aşırısı zarar… Ölçü yoksa ölçüsüzlük hâkim olur, denge yoksa dengesizlik hâkim olur; güzellik gider, doğruluk dağılır, iyilik iyiliğini yitirir. İlacı ilaç eden dozunda kullanılmasıdır yoksa zehir olur, zehir bile dozunda kullanılırsa ilaç olur.
İnsan ilişkileri de böyle değil mi? Çok sevme düşman olma durumu olur, çok düşman olma sevme durumu olur denir, karar orta yol! Aile çatışmalarının bir sebebi de bu değil mi; aşırı yakınlık veya uzaklık!
Herkese aynı yakınlık gösterilmeyeceği de bir vakıa; bir kimse vardır 3 günde görüşürsünüz, bir kimse vardır 3 ayda 6 ayda hatta yıldan yıla görüşseniz olur, kiminle de hiç! Kiminle her gün!
Kimi vardır adı geçse bile his dünyanız değişir, kimini görseniz nereye saklansam diye düşünürsünüz. Öyle kimseler de vardır uzakta da olsanız hayalen görüşür, sohbet eder, espri yapar tebessüm edersiniz. Biri şarkta biri garpta olması muhabbeti bozmaz hatta perçinler.
Hayal atını binip gezmek gerçeklikten uzaklaşmak; şifa ve rahatlık yoksa ruh nasıl rahat eder. Uyku bunun için önemli, ruh uyku ile teneffüs eder, aklın anlayamayacağı yerlere gider, gezer nefes alır yine bedene gelir, uyanırız.
Gelmezse uyanamayız, ölmüşüzdür!
Çok ince bir incelik… Bu inceliği kavrar ruhun nuruyla gönlümüzü aydınlatabilirsek; gecenin de gündüzün de, hastalığın da şifanın da, derdin de devanın da, fakirliğin de zenginliğin de dengesini yakalar, Yunus’un deyimiyle “ne varlığa sevinir ne yokluğa üzülürüz”, insanların övgüsüne sevinmez yergisine üzülmeyiz!
Kader var keder yok noktasına geliriz…
Ve yine Yunus’un “Biz bu dünyadan gider olduk kalanlara selam olsun” dediğini der bir nevi herkesle helalleşmiş oluruz.
Ne büyük yücelik ve güzellik… İşte Ramazan bu güzelliğe erişme zamanı, bunda ilerliyorsak bayram yakındır, toplum için de ülke için de dünya için de…
Ruh nurunu Ezeli ve Ebedi olandan alır vesselam.
Kedere, kasvete, karamsarlığa mola; sevince, coşkuya, umuda merhaba… Bayramlar bir başka; manasını bilene, hakikatini idrak edene daha bir başka. Asıl olan, ritüellerin ardındaki gerçekliği görmek, hayatı ona göre tanzim etmek, bayramı – zor olsa da – bütün yıla yaymak… Her şeyde “Bir”e giden yolu b
Ne çok kurbanlar veriyoruz; kurbansız geçmeyen günümüz, ayımız, yılımız yok gibi. Sahip olduklarımızı yitirmemiz bir nevi kurban değil mi? Asıl kurban bu yitirdiklerimizi, yitireceklerimizi hatırlatmak, düşündürmek ve ona hazırlamak değil mi? Geçen her bir “an” zaman denizine dökülen vaktin kanı de
Teknoloji hayatımıza dokunmaya devam ediyor. “Yapay zekâ” ile yeni bir evreye girdi; bilgiye ulaşmak çok daha kolay oldu. Bu kolaylık beraberinde bazı zafiyetler getireceği de açık; açık çok zira! Ne kadar ilerlese de ne kadar yaygınlaşsa da insan zaafı, acziyeti, kusur ve noksanlığı değişmiyor; zu
“Şehit Türküsü” “Mekke” unutulmaz ezgilerinden ikisi, daha niceleri var, yenisi “Yaldızlı Yalanlar”. Lise yıllarımızda Üniversite gençliğimizde daha sonraları ara ara dinlediğimiz, ismini unutmadığımız biri Ömer Karaoğlu, sağ olsun var olsun çok olsun Ömerler… Sadelik, sesiyle nefesiyle dirençle ak
Farkında mıyız baharı yaşıyoruz, elimizden gitmek üzere; hamdolsun yaşayışımıza, hamdolsun yağmuru rahmet diye gönderene, düşünmeyi verene, hissetmeyi bahşedene, duymayı, görmeyi ihsan edene, yemeyi, içmeyi lütfedene… Günde kaç defa bunu hatırlıyor da hamdı tekrarlıyor, şükrü tazeliyoruz! Yapan, v
Karamsar nereye baksa keder görür; iyimser, nereye baksa iyi tarafını görür, çıkış kapısı arar, çözüm üretir. Bazen keder o kadar üst üste gelir ki karamsar olmamak, üzülmemek elde değil; korku kaplar, endişe bürür, acı sıkar! Bütün bunlar yaşadığımız dünyada olan şeyler... Zevke sığınmak, gözünü k