“İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal. Hamallık ki, sonun da ne rütbe var ne de mal”.
‘İnsana Hizmet Hakka Hizmettir’ anlayışını bu mısralarıyla ifade ediyordu merhum Üstad.
Fani ömrün mensupları olarak, çok sevilen, pek çok sevdirilen, fakat kısa olan şu hayat yolculuğunda, mesuliyetimizin olup olmadığını düşünmüyor, sorgulamıyor, bu ömrün ve hayatın ilanihaye hüküm süreceği vehmiyle hareket ediyor ve olaylara, içtimai ilişkilere bu zaviyeden bakıyoruz. Halbuki etrafımıza ve geçmişe baktığımızda, görüyoruz ki ne çok sevdiklerimiz, yakınlarımız, tanıdıklarımız, bugün aramızda yoklar. Varlıklarını, şan ve şöhretlerini, servetlerini, sevdiklerini, her şeylerini bırakıp gittiler. Bu durumu görüyor olduğumuz halde, gördüğümüz ve müşahede ettiğimiz bu olup bitenlerin, bizimle ilişkisi yokmuşçasına bir hal ve ahval üzere davranıyoruz. Hayatın seyrine şekil ve biçim vererek, aşırı hırs ve ihtirasların girdabında bocalıyoruz. Mutlu, huzurlu bir hayat ve cemiyet teşekkül ettiremiyoruz. Bu minvalde bir dünya tasavvur ve inşa edemiyoruz.
Bedensel, zihinsel ve ruhsal güçle mücehhez kılınmış insan, elbette mesul olmalıdır. Mesuliyet duymalıdır ve şüphesiz hayatın hem maddi ve hem de manevi alanından mesuldür, sorumludur. Ancak bu, kendini var eden değerleri tahayyül, tasavvur ve idrak edebilmesi ve kendini bilebilmesiyle mümkündür. Yunus’un deyimiyle “İlim İlim bilmektir, İlim kendin bilmektir sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır.” Ve yine “Bir ben vardır bende, benden içeri.” İfadeleri, mücerret dünyamızda tecelli eden istek ve arzularımızı, akıl ve irademizle müşahhaslaştırmalıyız. Hal ve ahvale dönüştürüp icra etmeliyiz. Bütün bunların bir nizamı, intizamı ve muhasebesi olması gerekmez mi?
Başta neyi bilmeliyiz? Acziyetimizi, maddi ve manevi kudretimizin, tahayyül ve tasavvurlarımızın sınırlı olduğunu. Hayatı anlamlı kılabilmemizin, birbirimizle mümkün olabileceğini. Hayatın gelip geçici ve fani olduğunu. Dünyayı amaç değil, bir araç edinmemiz gerektiğini. Ve nihayetinde, amaç edinip elde edebildiğimiz her şeyi terk edip gideceğimizi.
Tolstoy’un, ‘İnsan Ne İle Yaşar’ adlı eserinde, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsünde; aşırı toprak edinme hırsı olan, reisinin mezarının başında söylediği, “Bir insana işte bu kadar toprak yeter.” İfadesinde olduğu gibi.
Vehmeder insan! Güçlü, kudretli olduğunu, ebedileştirircesine hayatın devam edeceğini, her şeyin sahibi olduğunu. Vehmine ulaşmak için yola koyulur, ölçü, kural, hak hukuk, nizam, intizam ve sorumluluk, önünde olmaması gereken barikatlar, engeller sayılır onun için.
Vehmine temel teşkil eden de ‘ben’i’, enaniyeti ve egoizmidir. Ve artık nefsinin mahkûmu durumuna düşmüştür ve hayat bir araç değil bir amaç haline gelmiş olur böylece.
Tarancı, “yaş otuz beş! yolun yarısı” demiş.
Diğer yarısı tamam, yaş artık oldu yetmiş.
Yunus’un deyişiyle dünya bir pencereymiş.
Nefse aldanan fani, boşa bakıp göçermiş.
Hayatımıza dokunanlar ve hayatlarına dokunduklarımız olur her birimizin bu hayat serüveni içerisinde. Dolayısıyla bu yolculukta yollarımızın kesiştiği anlar ve zamanlar vardır birileriyle. İşte o birileri içerisinde, gök kubbede hoş bir seda bırakan, müstesna ve istisna kişiler, kişilikler, şahsiyetler vardır ferdin ve toplumun hayatında.
Divan şairimiz merhum Baki’nin, günümüz Türkçesiyle bir beytinde ifade ettiği gibi,
“Yüksek sesini aleme, Davut gibi sal,
Çünkü bu gök kubbede baki kalan, ancak hoş bir seda imiş.”
İşte benim gibi, pek çok kişinin de hayatında unutulmaz izler bırakan, gönüllerinde taht kuran ve bu gök kubbede hoş bir seda bırakacak olan ve hastaları nezdinde müstesna, sıra dışı bir şahsiyet ve mesleğine, hastalarına adanmış bir ömür. Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi hekimlerinden, çok saygıdeğer nöroloji uzmanı Dr. Asuman Ali Hanımefendi bu mümtaz kişilerden. Saygıdeğer hekimimizle ilgili duygularımı ifade eden ve kendilerine ithafen yazdığım şiiri sizlerle de paylaşmak istedim.
Dr. ASUMAN ALİ
Hayatın en değerli, varlığıdır sağlık,
Onsuz neye yarar, olsa da çokça varlık.
Hastalarda kalmaz, elbet vücut mecali,
İstisna bir hekimdir, Dr. Asuman Ali.
İlgi şefkat onda, taşır asil bir vakar,
Zaman gözetmeden, hastalarına bakar.
İşte meslek aşkı bu, herkeste olamaz,
Asuman Ali’nin, bir benzeri bulunmaz.
Silinmez izlerle, sinelerde yer aldı,
Dillerde dolaşan, böyle hekim kalmadı.
Hastaları her daim, ona minnet duyar,
Dr. Asuman Ali, her gönülde taht kurar.
Dualar onunla, sağlıklı ömrü olsun,
Daha nice hastalar, elinden şifa bulsun.
İsmi unutulmaz, her daim söylenecek,
Dr. Asuman Ali, ebedi bilinecek!
Sözler kifayet etmez, daha ne söylensin,
Kim istemez böyle, yücelerde yer etsin.
Keşke hekimler hep, böyle gayretli olsa,
Asuman Ali’nin sayıları çoğalsa!