Türkiye son yıllarda önemli ekonomik kırılmaları dünya ile birlikte yaşadı, ekonomi olumsuz etkilendi. Salgın, küresel enflasyon ve deprem gibi birçok krizle karşı karşıya kaldı. Salgın tedarik hatlarına, üretime ve sağlık sistemine zarar verirken özellikle üretime ve tedarik zincirine etkisi krizi derinleştirdi.
Yaşanan bu gelişmeler hem Türkiye’yi hem dünyayı ciddi anlamda bir enflasyonla yüz yüze getirdi. Türkiye ayrıca döviz-faiz ilişkisi veya tercihleri nedeniyle de daha ciddi bir yükle karşı karşıya kaldı. Her ülkede kritik göstergeler , toplumun hassas olduğu ekonomik veriler vardır. Bizim ki maalesef döviz kurudur, ABD’de istihdam verisi, Almanya’da üretim verileri gibi.
Depremin mali etkisi 100 milyar dolar civarına çıktı. Enerji fiyatları ve altın talebi gibi nedenlerle cari açık büyümeye başladı yıl sonu itibariyle 100 Milyar doları bulması bekleniyor. Her şeyin üstüne bir de seçim süreci ve bu süreçte bitmeyen vaatler , hayata geçiren uygulamalar da bütçe üzerinde baskıyı artırdı ve açıklar büyüdü. Tüm bu süreçte belki de en olumlu gelişme doğalgaz ve petrol keşiflerine ilişkin gelişmeler. Bunun ekonomiye yansıma tarihi umarım 2023 içinde gerçekleşir. Kabaca bir hesapla 250-300 Milyar dolar bir finansman ihtiyacıyla karşı karşıyayız. Seçimi kim kazanırsa kazansın bu finansman ihtiyacı ile yüzleşecektir.
Seçim beyannamelerine bakıldığında ise benzer yaklaşımların olabileceği izlenimi edindiğimi söyleyebilirim. AK Parti seçim beyannamesinde bile ülkede son iki yılda uygulanan , çokça da tartışılan, Türkiye Ekonomi Model’inden hiç bahsedilmemekte. Bu durum aslında ondan vazgeçileceğinin de bir işareti olabilir. Zaten seçimi kazanırsa Ortodoks politikaları izleyeceği kesin olan Mehmet Şimşek’in ekonomi yönetiminde rol alacağı kesin gözüküyor. Beyannameden anlaşılacağı üzere sermaye akışının sağlanması, batıya entegrasyon ve genel kabul görmüş ekonomi yaklaşımlarının hakim olduğu görülüyor. O zaman akla şu soru da geliyor neden bunca acıyı neden çektik? Aslında doğru bir vizyon ama zamanlama ve ürünler açısından çok eksik kalan bir dönem oldu. KKM ve altın sertifikası dışında bir ürün geliştirilemedi.
Millet İttifakının söylemleri ve beyanları da özetle; dışardan para girişi ile bu işi çözmek, kademeli faiz artırımları ile KKM den vazgeçme üzere kurulu denilebilir. Özellikle KKM'de çok hızlı ve radikal değişimler yapılabileceğini düşünmüyorum. Dövize olan talebi göze alamayacaktır kimse.
Evet seçim sonrası finansman ihtiyacı had safhada, vaatler ise bitmiyor. Bu durumda o paranın bulunması gerekiyor Ortodoks iktisat teorilerinde kabaca 3 yol var ayrı ayrı veya beraber kullanılacak 3 yol. İlki para basmak bedeli enflasyonun daha da yükselmesi, vergileri artırmak toplumsal ve siyasi bir maliyeti oluşur, dış finansman bulmak ki bura da da faiz maliyetleri CDS’ lerimizi de düşününce yüksek olacaktır, ayrıca doğru harcanmazsa tıpkı 2005-2013 yıllarındaki bir sanal zenginlik sunarak uzun vadede kalkınmamıza da olumsuz etkiler yapacaktır.
Peki başka ürünler yok mu finansman sağlayacağımız. Evet tüm süreçte niye bu ürünler denenmedi diye hep düşünmüşümdür. Mesela Gelir Ortaklığı Senedi madem doğalgaz ve petrol gelirleri elde edeceğiz halka gelirini ortak edip hem dövize talebi hem de finansman ihtiyacımız çözebilirken neden denenmedi? Hem depreme hazırlıkta hem de mevcut konut ihtiyacına çözüm üretilecek bir gayrimenkul senetleri neden üretilmedi anlayabilmiş değilim. Temel sorunumuz bireysel tasarrufların daha çok altın ve dövize yönlenmesiyken maalesef hep aynı yaklaşımlarla çözüm aradığımızdan bunu çözemedik.
Sürekli parasal genişleme, faiz ve kredi ile çözüm bulunan bir ekonomik ortam pek hayır getirmiyor maalesef. Yazımı kamunun finansmanı meselesinde bakış açımızı değiştirmemiz gerektiğini ifade ederek ve çok sevdiğim bir sözle bitirmek isterim. ‘Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse fazla bir şey düşünmüyor demektir. - Walter Lipmann’
1990’lı yılların ortalarında veya daha yakın bir zamanda 2010’lu yıllarda PKK ortadan kalkacak kendini feshedecek dense kimse inanmazdı. Ama hepimiz örgütün yok olup gitmesini o sıkıntılı günlerin bitmesini isterdik. Bugün çok ilginçtir ki bizatihi örgütün kendisini feshetmesi bir kesim tarafından m
STRATEJİK YÖNETİM: Sağlık harcamalarının GSMH oranı tüm OECD ülkelerinde yükselmeye devam ediyor. Özellikle nüfus tahminleri bize gösteriyor ki yaşlanan bir nüfusumuz var. Sağlığa ilişkin politika geliştirirken acaba harcamaları artıran faktörleri kavrayıp kavramadığına bakılıyor mu? Teknoloji, büy
SGK açısından tekrar bir reform öngörülüyorsa, reformun vazgeçilen unsurlarının hayata geçirilmesi kurumun fonksiyonunu güçlendirecek temel bakış açılarını şöyle özetleyebiliriz. GELİR – GİDER YÖNETİMİ: Kurumun gelir kaynakları ile giderleri arasında uygun bir dengenin tesis edilmesi ve bu dengeni
Aslında bu konuda SGK’nın daha etkin olması elindeki verilerle mümkünken biraz yetki karmaşası biraz da sorumluluk almama refleksi denetim fonksiyonunda Sağlık Bakanlığının rolünü güçlendirmiştir. Ama sağlık bakanlığının elinde hastane veya klinik bazlı mali veri olmadığından suiistimali erken tespi
Maalesef Sağlığın temel aktörlerinden olan ve her sorunda dövdüğümüz sağlık bakanlığı görevlerini bir teşkilat kanunu ile değil 2011 yılında çıkan 2018 yılında revize edilen kanun hükmünde kararname (KHK) ile yapmaktadır. Daha sonra zaten Başkanlık sistemiyle kuruluş kanunlarının da hükmü kalmadı;
Son dönemde yaşadığımız vahim yeni doğan çetesi olayının, özellikle de bebeklerin ölümüyle vahşete dönüşmesi hepimiz sarstı. Hükümetin son dönemde yaptığı en önemli reform olan sağlıkta dönüşüm ve sosyal güvenlik reformunun sağlık ayağının da çok sağlam zemine oturmadığı görüldü. Sosyal güvenlik s